Özgür iradeyi, insanın dışsal bir etkiye maruz kalmadan bağımsız bir şekilde kararlar alabilmesi olarak tanımlayabileceğimizi düşünüyorum. Peki, yaptığımız tanımlamadan yola çıkarak İlahi kelamlarda yazan ifadelerin bu anlayışı kabul ettiğini söyleyebilir miyiz? Gerçekten kararlarımızı dışsal bir etkiye maruz kalmadan mı alıyoruz? Ya da başka bir tabirle içinde bulunduğumuz bu imtihan sürecinde bağımsız bir karar alma yetisine sahip miyiz?
Bu soruların cevaplarını vahiyden bağımsız bir şekilde
vermek pek tabii mümkün. Fakat sizler bu çalışmada bir mümin bakış açısına ve
vahiy odaklı bir yaklaşıma tanık olacaksınız. Ayrıca ayetlerin detaylı bir
incelemenin sonucunda sizlere yalnızca iki seçeneği benimseme hakkını verdiğini
göreceksiniz:
1 – İlahi Bir Kontrole Sahip Sınırlı Bir İradenin Varlığı
2 – İradenin Olmaması
Bu yazıdaki amacım sizlere yukarıdaki bir görüşü veya
kişisel fikirlerimi dayatmak değil, ayetler ve bazı örnekler aracılığıyla
kararı sizin vermenizi sağlamak olacak. İster istemez verdiğim örnekler ve
yaptığım yorumlar yüzünden kişisel fikirlerimin açığa çıkacağını biliyorum.
Fakat az önce de dediğim gibi kişisel fikirlerim yerine ayetlere odaklanmanızı
tercih ederim. Öncelikle birkaç örnek ile başlayacak ve daha sonra ise sizleri
ayetler ile baş başa bırakacağım:
1 - Adem’in Yasaklı
Meyveyi Yemesi
Adem’in yediği yasaklı meyve konumuz için büyük bir önem
teşkil etmekte. Çünkü yaşanan bu hadise bizleri, dünyadaki sorumluluk
bilincinin ve bu bilincin sonucunda ortaya çıkan imtihan sisteminin
başlangıcına götürmekte. İşlenen ilk günah, çiğnenen ilk yasak veya uyulmayan
ilk kural bizlerin yaşamasına sebep oldu. İnsanın nefs ile olan mücadelesi ve
şeytan ile olan savaşı da tam da o an başladı. Günümüzde yaşanan bütün bu zorlu
sürece sebep olan şey, o cennet olarak bildiğimiz Aden bahçesinden kovuluştu.
* Allah buyurdu ki: “Birbirinize düşman olarak cennetten
inin. Artık yeryüzüne yerleşecek ve belli bir süreye kadar oranın nimetlerinden
faydalanacaksınız.”: “Orada yaşayacak, orada ölecek ve kıyamet günü yeniden
oradan diriltilip çıkarılacaksınız.”
(Araf suresi 24 ve 25.ayetler)
Peki, bu işlenen günah yaşanmayabilir miydi? Adem ile Havva şeytanın
oyununa gelmeden temiz ve günahsız bir hayatı tercih edebilir miydi? Ya da
başka bir tabirle Allah’ın zihnindeki plan yarattığı iki insan ile mi
sınırlıydı?
Kişisel fikrim bu günahtan kaçmanın imkânsız olduğu yönünde.
Allah’ın onlar için imtihanı başlatması, günah fikrini onların akıllarına
sokması ve ayartıcının onları hedef almasına izin vermesi bile aslında bu
sürecin devamını ve yaşanması gereken olayların ne olduğunu bizlere açıklıyor
2 – Nuh’un Gemiyi
İnşa etmesi
Allah, yeryüzünün kötülük ve iğrençlik ile dolduğunu görmüş
ve bundan tiksinmişti. İnsanlar yaptıkları zorbalığın ve işledikleri günahların
cezasını sert bir şekilde ödemeliydi. Bu yüzden Nuh ile bir anlaşma yapıldı.
Kendisi bir gemi inşa edecekti ve bir avuç insan o tufan cezasından
kurtulacaktı.
* Nuh'un öyküsü şöyledir: Nuh doğru bir insandı. Çağdaşları arasında
kusursuz biriydi. Tanrı yolunda yürüdü. Üç oğlu vardı: Sam, Ham, Yafet. Tanrı'nın
gözünde yeryüzü bozulmuş, zorbalıkla dolmuştu. Tanrı yeryüzüne baktı ve her
şeyin ne denli bozulduğunu gördü. Çünkü insanlar yoldan çıkmıştı. Tanrı Nuh'a,
“İnsanlığa son vereceğim” dedi, “Çünkü onlar yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu.
Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim.
(Yaratılış 6:9-13)
Kurtuluş ve yok oluş temelli İlahi bir plandan bahsediyoruz.
Ayrıca Allah’ın bu planın gerçekleşmesi için görevlendirdiği Nuh peygamberin
bilgisine de sahibiz. Peki, sizce Nuh bu kutsal planı reddetme hakkına sahip
miydi? Allah’ın önceden açıklamış olduğu cezalandırma yönteminin değişmesine
sebep olabilir miydi? Gemi yapmayı kabul etmeyerek kurtulma hakkına sahip bir
avuç insanın hakkına girmesine izin verilir miydi? Ya da Allah, çağdaşları
arasında kusursuz olarak bahsettiği bu insanın günah işleyerek kâfirler ile
aynı sona mahkûm edilmesine izin verir miydi?
Benim bu sorulara cevabım yine hayır olacak. Çünkü Allah’ın
geçmişte belirlemiş olduğu planı müdafaa edeceğine ve kusursuz bir şekilde
gerçekleştireceğine inanıyorum
3 – Musa’nın
İsrailoğullarını Kurtarması
İsrailoğulları Mısırlılar tarafından köleleştirilmiş ve
zorlu bir hayatı yaşamak zorunda bırakılmışlardı. Fakat Tanrı, halkını bu
esaretten kurtaracak ve firavun ile destekçilerini hezeyana uğratacaktı. Bir
kurtuluş vaadi verecek ve kulu Musa aracılığıyla bu planını gerçekleştirecekti.
* RAB, “Halkımın Mısır'da çektiği sıkıntıyı yakından gördüm”
dedi, “Angaryacılar yüzünden ettikleri feryadı duydum. Acılarını biliyorum. Bu
yüzden onları Mısırlıların elinden kurtarmak için geldim. O ülkeden çıkarıp
geniş ve verimli topraklara, süt ve bal akan ülkeye, Kenan, Hitit, Amor, Periz,
Hiv ve Yevus topraklarına götüreceğim. İsrailliler‘in feryadı bana erişti.
Mısırlıların onlara yapmakta olduğu baskıyı görüyorum. Şimdi gel, halkım
İsrail'i Mısır'dan çıkarmak için seni firavuna göndereyim.”
(Mısırdan Çıkış 3:7-10)
* Mûsâ’nın annesine, “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden
korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana
döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız” diye ilham ettik. Nihayet
Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup
aldı. Şüphesiz Firavun, (veziri) Hâmân ve onların askerleri hata yapıyorlardı.
(Kasas suresi 7 ve 8.ayetler)
Vaat verilmiş ve plan hazırlanmıştı. Musa, Allah’ın emri ile
bu plana hizmet etmek için görevlendirilmiş ve destek bulacağına dair de bir
söz almıştı. Peki, sizce Musa verilen bu vaade rağmen inkâr etmeyi ve Allah’ın
planına uymamayı tercih edebilir miydi? Allah Musa üzerinden yapmış olduğu bu
planın değişime uğramasına izin verir miydi? Ya da başka bir tabirle Allah,
kurtuluş önderi olarak gördüğü bu kulunun firavun ve destekçileri gibi kötü bir
sona mahkûm edilmesine izin verir miydi?
Benim bu sorulara cevabım önceki sorularda da olduğu gibi
yine hayır olacak. Çünkü verilen ilahi vaadin önünde herhangi bir kul
iradesinin engel oluşturmasına izin verilmeyeceğini düşünüyorum.
4 – Yahya’nın Hikmet
Sahibi Olması
Yahya, daha annesinin karnındayken Kutsal ruh ile dolmuş ve daha
çocukken bir hikmet ile ödüllendirilmişti. Kendisi, doğru ile yanlışı ayırt
etme gücüne sahip değerli bir kuldu. Çünkü Allah, ona çok önemli ve kutsal bir görev
vermek istiyordu: Kutsal yazılardaki bir vaadi gerçekleştirmek ve gelecek olan
Mesihi müjdelemek.
* “Ey Yahya! Kitaba var gücünle sarıl!” dedik ve ona henüz
çocukken hikmeti verdik.
(Meryem suresi 12.ayet)
* Melek, “Korkma, Zekeriya” dedi, “Duan kabul edildi. Karın
Elizabeth sana bir oğul doğuracak, adını Yahya koyacaksın. Sevinip coşacaksın.
Birçokları da onun doğumuna sevinecek. O, Rab'bin gözünde büyük olacak. Hiç
şarap ve içki içmeyecek; daha annesinin rahmindeyken Kutsal Ruhla dolacak.
İsrailoğulları'ndan birçoğunu, Tanrıları Rab'be döndürecek. Babaların
yüreklerini çocuklarına döndürmek, söz dinlemeyenleri doğru kişilerin
anlayışına yöneltmek ve Rab için hazırlanmış bir halk yetiştirmek üzere,
İlyas'ın ruhu ve gücüyle Rab'bin önünden gidecektir.”
(Luka 1:13-17)
Vaatler Allah tarafından çok eskiden verilmiş ve kutsal plan
hazırlanmıştı. Yahya özel bir göreve sahip değerli bir elçiydi. Peki, sizce
Yahya söylenen bunca söze ve verilen vaatlere rağmen inkâr yolunu seçebilir miydi? Allah’ın söylemiş olduğu bu sözler ve vermiş olduğu vaatler değerini
kaybedebilir miydi? Ya da bu hikmet firavuna verilmiş olsaydı, bütün hayatını
sapkınlık yaparak geçirebilir miydi?
Benim bu sorulara cevabım yine hayır olacak. Çünkü
hazırlanan İlahi planın, eksiksiz ve kusursuz bir şekilde geçmişte de
anlatıldığı şekliyle devam edeceğine inanıyorum. Ayrıca Allah’ın burada örnek
verdiği bir şahıs üzerinden, yaratmış olduğu bazı insanları kayırabildiği
yorumunu da yapabiliyorum. Aslında tam da bu olay ile uyumlu İncil’de çok güzel
bir bölüm var:
* Çocuklar henüz
doğmamış, iyi ya da kötü bir şey yapmamışken, Tanrı Rebeka'ya, “Büyüğü küçüğüne
kulluk edecek” dedi. Öyle ki, Tanrı'nın seçim yapmaktaki amacı yapılan işlere
değil, kendi çağrısına dayanarak sürsün. Yazılmış olduğu gibi, “Yakup'u sevdim,
Esav'dan ise nefret ettim.” Öyleyse ne diyelim? Tanrı adaletsizlik mi ediyor?
Kesinlikle hayır! Çünkü Musa'ya şöyle diyor: “Merhamet ettiğime merhamet
edeceğim, Acıdığıma acıyacağım.” Demek ki bu, insanın isteğine ya da çabasına
değil, Tanrı'nın merhametine bağlıdır. Tanrı Kutsal Yazıda firavuna şöyle diyor:
“Gücümü senin aracılığınla göstermek ve adımı bütün dünyada duyurmak için Seni
yükselttim.” Demek ki Tanrı dilediğine merhamet eder, dilediğinin yüreğini
nasırlaştırır. Şimdi bana, “Öyleyse Tanrı insanı neden hâlâ suçlu buluyor?
O'nun isteğine kim karşı durabilir?” diyeceksin. Ama ey insan, sen kimsin ki
Tanrı'ya karşılık veriyorsun? “Kendisine biçim verilen, biçim verene, ‘Beni
niçin böyle yaptın’ der mi?”
(Romalılar 9:11-20)
5 – Tevrat’taki
Ayetler ile Anlatıma Destek
* Henüz döl yatağındayken gözlerin gördü beni; Bana ayrılan
günlerin hiçbiri gelmeden, hepsi senin kitabına yazılmıştı.
(Mezmurlar 139:16)
* Kişi yüreğinde gideceği yolu tasarlar, Ama adımlarını RAB
yönlendirir.
(Süleyman’ın Özdeyişleri 16:9)
* İnsan yüreğinde çok şey tasarlar, Ama gerçekleşen, RAB’bin
amacıdır.
(Süleyman’ın Özdeyişleri 19:21)
* RAB bana şöyle seslendi: “Ana rahminde sana biçim vermeden
önce tanıdım seni. Doğmadan önce seni ayırdım, Uluslara peygamber
atadım.”
(Yeremya 1:4-5)
6 – İncil’deki
Ayetler ile Anlatıma Destek
* Beni gönderen Baba bir kimseyi bana çekmedikçe, o kimse
bana gelemez. Bana geleni de son günde dirilteceğim.
(Yuhanna 6:44)
* Tanrı önceden belirlediği kişileri çağırdı,
çağırdıklarını akladı ve akladıklarını yüceltti.
(Romalılar 8:30)
* Aynı şekilde, şimdiki dönemde de Tanrı'nın lütfuyla
seçilmiş küçük bir topluluk vardır. Eğer bu, lütufla olmuşsa, iyi işlerle
olmamış demektir. Yoksa lütuf artık lütuf olmaktan çıkar!
(Romalılar 11:5-6)
* Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca İsa Mesih aracılığıyla
kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirledi.
(Efesliler 1:5)
* İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız
değil, Tanrı’nın armağanıdır.
(Efesliler 2:8)
* Tanrı bizi yaptıklarımıza göre değil, kendi amacına ve
lütfuna göre kurtarıp kutsal bir yaşama çağırdı. Bu lütuf bize zamanın
başlangıcından önce Mesih İsa’da bağışlanmış, şimdi de O’nun gelişiyle açığa
çıkarılmıştır.
(2.Timoteos 1:9-10)
* Yeryüzünde yaşayan ve dünya kurulalı beri adları yaşam
kitabına yazılmamış olanlar canavarı görünce şaşacaklar.
(Vahiy 17:8)
* Adı yaşam kitabına yazılmamış olanlar ateş gölüne atıldı.
(Vahiy 20:15)
7 – Kur’an’daki Ayetler
ile Anlatıma Destek
* Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm’a
açar. Kimi de saptırmak isterse, sanki göğe yükseliyormuş gibi, göğsünü dar ve
sıkıntılı yapar. Allah, inanmayanları işte böyle pislik içinde bırakır.
(Enam suresi 125.ayet)
* Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait
olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten
konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i
Mahfuz’da yazılı)dır.
(Hud suresi 6.ayet)
* Eğer dileseydik, herkese hidayetini verirdik. Fakat benim,
“Andolsun, cehennemi hem cinlerden hem de insanlardan dolduracağım” sözüm
gerçekleşecektir.
(Secde suresi 13.ayet)
* Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören
kimse, ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır? Şüphesiz Allah dilediğini
saptırır, dilediğini hidayete erdirir.
(Fatır suresi 8.ayet)
* Müslüman olmalarını bir lütufta bulunmuş gibi sana
hatırlatıyorlar. De ki: “Müslüman olmanızı bir lütuf gibi bana hatırlatıp
durmayın. Tam tersine eğer doğru kimselerseniz sizi imana erdirmesinden dolayı
Allah size lütufta bulunmuş oluyor.”
(Hucurat suresi 17.ayet)
* Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi
bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın.
Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır.
(Hadid suresi 22.ayet)
* Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Kuşkusuz
Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(İnsan suresi 30.ayet)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder