17 Aralık 2024 Salı

İnanç Hakkında Sorular

Barış ve esenlik üzerinize olsun arkadaşlar. Bu yazımda Tevrat ve İncilin değiştirildiğine inanan Müslümanlara olan sorularımı derledim. Umarım bu sorular üzerine düşünür ve az da olsa kafa yorarsınız.

 

A - Kur'an Ayetlerinden Bağımsız Sorular


1 - Eğer sıralama mantığı ile düşünecek olursak, ilk iki kitap dururken son kitaba tek başına iman etmek bir vahiyle yönlendirme olmadığı takdirde mantıksızdır. Bizlere karşı sunulan Kur'an'dan bir delil isteği ilk aşamada bu yönden geçersizdir. Delil getirmesi gereken asıl kişiler başta anlattığım yöntemi uygulamak isteyenlerdir. Peki, sizin metin tahrifatına yönelik bir deliliniz var mı?


2 - Muhammed peygamber, Kur’an’ın gerçekten o dönem temelsiz, hiçbir dayanağı olmayan ve tek başına tutunma iddiası olan bir kitap olduğunu mu düşünüyordu? Yalnızca orijinal metinleri doğrulayarak mı Ehli kitabı kendi tarafına çekmeye çalıştı? Hayber Yahudilerine göndermiş olduğu mektupta, onları orijinal metin üzerinden mi yoksa ellerindeki metin üzerinden mi etkilemeye çalışmıştı?


3 - Kuşaklar boyunca özenle aktarılmış kutsal yasanın, Allah tarafından değiştirilmesine izin verildiği inancı sizlere mantıklı geliyor mu? Eğer eski kutsal kitaplar değişti ise bizler kendi sözlerini keyfi olarak korumayı tercih etmemiş bir Tanrıya nasıl güvenebiliriz ve sınav olacağımız bu kutsal yasanın doğruluğundan nasıl emin olabiliriz?


4 - Yahudiler Tevrat’ı değiştirdiyse neden kendilerini aşağılayan ve kötüleyen ayetleri kaldırmamışlardır?


5 - Tevrat ve incilin metinsel bir değişime uğradığını ve Kur’an ile bu gerçeğin ortaya çıktığını iddia ediyorsunuz. Peki, Tanrı bu bilgiyi bizlere vermek için neden 600 yıl beklemiştir?


6 - Kur’an’da geçen Yahudi ve Hristiyanlara yönelik eleştirilerin Tevrat ve İncil metni ile alakasının olmadığını anlayabiliyor musunuz? Tıpkı günümüz Müslümanlarının İslam dinini ve Kur’an’ı temsil etmediği gibi Yahudi ve Hristiyanların da Allah’ın geçmiş dönem vahiylerini temsil etmediğini anlamak sizler için zor mu?


7 - Değiştirilmiş bir kitabın orijinaline iman etmek inancımıza ne gibi bir yarar sağlıyor? Allah bu kitaplara iman edilmesi gerektiğini neden bu kadar fazla kez vurguluyor? Toplumda çok daha büyük problemler varken, Kur’an’da kitaplara iman ilkesine verilen değer neden bu kadar fazla yer kaplıyor? 


8 - Matta, Markos, Luka, Yuhanna ve Pavlus gibi isimlerin incili yazarken yalnızca kendi çabalarıyla değil de Kutsal Ruhun desteği ve Allah’ın yönlendirmesiyle yazdıklarını biliyor musunuz?


B - Kur'an Ayetleri Bağlamında Sorular


1 - Rabbinin kelimesi doğruluk ve adalet bakımından tamdır. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. 

(Enam suresi 115.ayet)  


Son vahiy Kur’an Allah’ın kelimesi de Tevrat ve İncil başkasının kelimesi mi? Allah neden yalnızca Kur’an’ı kapsayan bir ifade kullanmak yerine bu tarz bir ifade kullanmıştır? 


2 - Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır.

 (Maide suresi 44.ayet)  


Allah size göre değiştirilmiş bir kitabı anlatırken neden övgü ifadesini geniş zaman ile kullanıyor?


3 - De ki: “Ey Ehl-i kitap! Tevrat’ın, İncil’in ve son olarak Rabbinizden size indirilmiş olan Kur’an’ın hükümlerini tam olarak uygulayıncaya kadar din adına herhangi bir sağlam esasa dayanmış olmazsınız.”  

(Maide suresi 68.ayet) 


Yüce Allah sizlerin aksine, göndermiş olduğu eski vahiylerinin önemini bu ayette de bizlere anlatıyor. Rabbimiz, Ehl-i kitaba korumuş olduğum tek kitap Kur’an’a gelin çağrısında bulunmak yerine, ne hikmetse sağlam bir esasa dayanmak için Kuran ve yanında eski kitaplar da dahil olmak üzere bu kitaplarda yazan bütün hükümleri tam olarak uygulayın emrini veriyor. Bunu görmüyor musunuz?


4 - Onlar, Allah’ın hükümlerini içeren Tevrat’a sahip oldukları halde, nasıl senden hüküm vermeni isterler ve ondan sonra da senin verdiğin hükümlerden yüz çevirirler? Onlar inanmış kimseler değildir. 

(Maide suresi 43.ayet)  


Allah, Yahudileri ellerinde bulunan yanlış ve değiştirilmiş olan Tevrat’a mı yoksa içinde hakikat ve doğru hükümlerin bulunduğu Tevrat’a mı yönlendiriyor?


5 - Onlardan, bilgide derin olanlar, inanlı bulunanlar, hem sana, hem de senden önce gelmiş olana, inanmaktadırlar, namazların kılarlar, zekâtların verirler, hem Allaha, hem de son güne iman ederler, biz onlara büyük sevap vereceğiz. 

(Nisa suresi 162.ayet)  


Ayetler sürekli bir tasdik mesajı verirken, neden siz orijinal metin arama çabasına giriyorsunuz? Allah sürekli birleştirici bir mesaj verirken, siz neden bölmek istiyorsunuz? Peygamber kendi çevresindeki insanlara sürekli toplu bir iman daveti yaparken, siz neden İlahi vahiyleri yarıştırmaya çalışıyorsunuz? 


6 - Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Yakupoğulları’na indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.” 

(Bakara suresi 136.ayet)  


Sizlerin dediği gibi tek değiştirilmeyen kitap Kur’an ise neden Allah son kitabının kusursuzluğunu öne çıkarmak ve Ehli kitabın elindeki yanlış kitapları aşağılamak yerine, bu kitaplar arasında ayrım yapmayın gibi keskin bir emir veriyor?


7 - Tevrat indirilmeden önce, İsrail (Yakup)in kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer doğrulardan iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun”. 

(Âl-i İmran suresi 93.ayet)  


Allah kendi sözünü hahamlar tarafından değiştirilen Tevrat ile mi kanıtlamaya çalışıyor? Yoksa Allah, Tevrat’ın içinde yazanların hakikat olduğunu bildiği için Yahudileri Tevrat’a mı yönlendiriyor?


8 - Hani melekler demişti ki: “Meryem! Şüphesiz Allah sana, kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor. Onun ismi, Meryem oğlu İsa Mesih’tir. O dünyada da ahirette de şerefli, itibarlı ve Allah’a yakın kullardan olacaktır.” 

(Al-i İmran suresi 45.ayet)  


Tevrat ve incilin içindeki bilgileri kabul etmeden, yalnızca Kur’an üzerinden ilerleyerek bu vb. ayetlerde geçen Mesihlik ifadesini nasıl yorumluyorsunuz? Size göre Mesih nedir? Mesih’in yetkileri nelerdir? Eski kitapların bizlere bu soruların cevaplarını detaylı bir şekilde vermesine rağmen sizin vahye dayanan bütün geleneği reddedip yalnızca kelime anlamları üzerinden çıkarım yapmaya çalışmanız veya yalnızca Kur’an sonrası sınırlı bilgiyi kullanma ısrarınız ne kadar mantıklı? 


9 - Doğrusu Allah katında İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir; onu topraktan yarattı, sonra ona "ol!" dedi, o da oluverdi. 

(Al-i İmran suresi 59. Ayet) 


Bizler Adem ile İsa’nın babasız doğumlarının yanı sıra Adem’in ağaç ile işlediği tek bir günah ile insanlığı günaha mahkum ettiğini ve İsa’nın ağaçtaki (Çarmıh) ölümüyle bütün insanlara kurtuluş getirdiğine inanıyoruz (1.Korintliler 15/21). Tevrat ve İncil bilgisi ile kavradığımız şu muhteşem benzerliği yalnızca babasız doğum gibi sığ bir yorum ile anlamak sizce de mantıksız değil mi? 


10 - O zaman melekler demişlerdi ki: “Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor. Adı, Meryem oğlu Mesih İsa’dır; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır.”  

(Al-i İmran suresi 45. Ayet)  


İsa Mesih’in, Allah’ın kelimesi olduğunu bildiğimiz için gündelik hayatında ilahi vahyi kusursuz bir şekilde yaşadığına ve günahsız yaşantısıyla her anında bizler için bir örneklik teşkil ettiğine yani yaşayan vahiy olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden sizlerden gelen, İncil’de neden İsa’nın hayatı anlatılıyor gibi sorularınızın mantıksız olduğunu düşünüyoruz. Bunu siz de anlayabiliyor musunuz?


11 - “Ey Yahya! Kitaba var gücünle sarıl!” dedik ve ona henüz çocukken hikmeti verdik. 

(Meryem suresi 12.ayet)  


Tevrat ne zaman değiştirildi? Yahya peygamber İsa Mesih ile aynı dönemde yaşamıştır. Peki, sizce kendisi değiştirilmiş bir kitaba mı sarılmıştır?


12 - Sana da Kitap'tan, onların ellerindeki kitapları doğrulayıcı ve onu denetleyip güvenirliğini sağlayıcı kitabı hak olarak indirdik. O halde, onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet; Hak’tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma! Sizden her biri için bir yol ve bir yöntem, bir hukuk belirledik. Allah dileseydi, sizi elbette tek bir ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye, öyle yapmamıştır. O halde hayırda yarışınız. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir. 

(Maide suresi 48.ayet)


Kur’an sizlere göre “Beyne yedeyhi” yani “ellerinin arasındakini” doğrulayıcı ifadesiyle ne anlatmak istemiştir? Allah bu ayete, “sizin yazdıklarınız hariç” gibi bir ifadeyi neden ekleme ihtiyacı hissetmemiştir?   


13 - Yanınızdakini doğrulayıcı olarak indirdiğime iman edin! Sakın onu inkâr edenlerin öncüsü olmayın! Ayetlerimi az bir değer karşılığında satmayın! Yalnız bana karşı takvalı olun! 

(Bakara suresi 41.ayet)


Allah sizce de bu ayette Ehli kitabı ikna etmek amacıyla tasdik meselesini bir silah olarak kullanmıyor mu? İndirilen Kur’an’ın “me’akum” ifadesiyle “yanlarında bulunanı” doğrulaması sizler için ne anlama geliyor? 


C - Geçmişte Yaşamış Önemli Şahsiyetlerin Bu Konu Hakkındaki Görüşleri

 

a. İbn Haldun (Ölümü: H. 808/M. 1406)

İbn Haldun, tahrif ve tebdilin Tevrat’ın metninde değil, tevilinde olduğu görüşündedir. O, “İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarındadır” ayetini temel alarak, içinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat’ın lafızlarının değişmediğini ileri sürmektedir. Ona göre, Tevrat’ın tahrifi ve tebdili hususunda Kur’an’da vaki olan ayetlerin mânâsı, tevilde tahrif ve tebdildir. Bununla birlikte, gaflet ve diğer sebepler dolayısıyla Tevrat’ın bazı kelimelerinde tebdil meydana gelmiştir. Özellikle, devletin yıkıldığı ve Yahudilerin dört bir yana dağıldığı dönemlerde bu mümkün olmuştur. Ancak, onların ulemasından ve ahbârından kasıtlı bir tahrif ve tebdil vaki olmamıştır

 

b. Makrizî (Ölümü: H. 845/M. 1442)

Tevilde tahrif grubuna dâhil olan başka bir Müslüman tarihçi, Makrizi’dir. Makrizî’nin görüşleri daha farklıdır. O, Kur’an’da bahsedilen tahrifin Tevrat’la değil, onun tefsiri olan Mişna ile ilgili olduğunu ileri sürmüştür.


c. Fahreddin Er-Razi (Ölümü: H. 606/M. 1210)

“Kelamcılara göre Tevrat ve İncil’in tahrif edilmesi imkansızdır çünkü bu iki kitap tevatür derecesine ulaşmıştır. Bu kitapların gizlenmesi ancak ayetlerin hakiki anlamlarının batıl teviller yoluyla bozulmasıyla mümkündür.” (Mefatihul Gayb, Bakara 174.ayet tefsiri) 


d. İmam Buhari (Ölümü: H. 256/M. 869)

“Hiç kimse Allah’ın kitaplarından birini silip yok edemez fakat onu tahrif edebilir yani hakiki anlamının dışında tevil edebilir.” (Kitabut Tevhid, Nisa suresi 46.ayet tefsiri)

16 Aralık 2024 Pazartesi

Eylemsiz İman Olur mu?

Öncelikle barış ve esenlik üzerinize olsun arkadaşlar. Bugün sizlere iman ve eylem arasındaki ilişkiyi anlatmak istiyorum. Size üç kitap içindeki ayetler ışığında bu konuyu kısa bir şekilde açıklamaya çalışacağım.

 

Kurtuluş için yalnızca Tanrıya inanmanız yeterli değildir. Aynı zamanda inandığınız varlığa saygı duymanız ve teslim olmanız da gerekmektedir. Saygıyı ve teslimiyeti kanıtlamanızın da tek bir yolu vardır. O da yalnızca Tanrının sizlere vermiş olduğu sorumlulukları yerine getirmeniz ile yani imanınızı eyleme dökmeniz ile mümkündür. Belki yazının bu kısmını okuduğunuzda, zaten herkes bunu savunmuyor mu demişsinizdir kendi içinizden. Fakat maalesef ki kendine imanlı diyen çoğu kimse, imanını yalnızca dil ile sınırlı tutuyor ve imanın, yanında getirmiş olduğu yukarıda belirttiğim bazı kuralları arka plana atıyor. Bunun sonucunda da Tanrının umursanmadığı ve bu dünya hayatının Tanrılaştırıldığı bir senaryo ile karşı karşıya kalıyoruz.

 

Aslında buraya kadar anlattıklarımı bir ayete dayandırmadan, sadece kendi mantığımı kullanarak anlattım. Fakat tabii ki ben bu söylediklerimi kendi kafamdan uydurmuyorum. Söylediğim her şey, üç büyük kutsal kitaplarda yazan ve doğru olduğuna inandığım ayetlerde geçiyor. Mesela sizlere bu konuda bulduğum ayetleri gösterebilirim:

---------------------------------------------------------------------------

Cuma suresi 5.ayet – Casiye suresi 18.ayet

Yakup 2/19-26 – Yakup 1:22 – 1.Yuhanna 2/2-8

Mika 6/8 – Romalılar 2/13 – 2.Petrus 2/20-22

---------------------------------------------------------------------------

Bu ayetleri görmem ile birlikte, Tanrının yalnızca inanmayı kabul etmeyeceğini anladım. Çünkü insan, yaratılmasının karşılığını Tanrıya ödemek zorundaydı. Sonsuz hayata yani cennete gitmek, modern zaman inançlarının bize aşıladığı gibi basit değildi. Tanrı, insanı yaratarak ona çok büyük bir sorumluluk vermişti. Bu sorumluluğun üstesinden gelebilen ve bu dünya hayatı ile mücadele edebilen insanlar kurtulabilecekti. Yani Tanrıya Teslimiyet ile ödül kazanmayı hak edecekti insan. Tanrı hepimize bu teslimiyeti nasip etsin.

15 Aralık 2024 Pazar

İsa’nın Özel Konumu

Barış ve esenlik üzerinize olsun arkadaşlar. Bu yazımda sizlere İsa Mesih’in İslam inancı içerisindeki özel konumundan bahsedeceğim. Öncelikle kısa bir eleştiri ile başlayalım isterseniz:

 

Günümüz Müslümanlarının yalnızca kuran sonrası geleneği esas alarak oluşturdukları İslam anlayışı maalesef bir sürü eksik ve hatalı bilgiyi de peşinde getiriyor. Allah’ın eski vahiyleri önemsenmediği için birçok kavram havada kalıyor, anlaşılamayan kavramların içi yanlış bilgiler ile dolduruluyor ve Kuran ayetlerinin bazıları tamamen bir keyfiyet ile yorumlanıyor. İslam dininin son kutsal kitabı olan Kuranın bir temel üzerine inşa edildiğine inanan bizler ise, bu yüzden din anlayışımızın tamamını ve bu yazının konusu olan Mesih İsa’yı Ehli kitabın da inanmakla yükümlü oldukları kutsal kitaplara bakarak yorumlamayı mantıklı buluyoruz.

 

Açıkçası bizim ve geleneksel görüşe bağlı arkadaşların inanç farklılığının temel sebebi, özetleyebildiğim kadarıyla bundan ibaret. Fakat bu yazımda yanlış anlaşılan kavramları açıklamak ile uğraşmak istemiyorum. Onun yerine yanlış yorumlandığını düşündüğüm birkaç ayete değinerek ve İsa Mesihi sizlere kısaca tanıtarak başlamak istiyorum. Bu sayede İsa Mesih’in statüsünü çok daha net bir şekilde anlayabileceğinizi umuyorum.

 

A)  Yargıç Olması

 

* Ama Tanrı O'nu üçüncü gün diriltti ve açıkça görünmesini sağladı. İsa halkın tümüne değil de, Tanrı'nın önceden seçtiği tanıklara –ölümden dirilmesinden sonra kendisiyle birlikte yiyip içen bizlere– göründü. Tanrı tarafından ölülerle dirilerin Yargıcı olarak atanan kişinin kendisi olduğunu halka duyurmamızı, buna tanıklık etmemizi buyurdu.

(Elçilerin İşleri 10/40-42)

 

B) Kurtarıcı Olması

 

* Sonunda bütün İsrail kurtulacaktır. Yazılmış olduğu gibi:

“Kurtarıcı Siyon'dan gelecek,

Yakup'un soyundan tanrısızlığı uzaklaştıracak.

(Romalılar 11/26)

 

C) Aracı Olması

 

* Çünkü tek Tanrı ve Tanrı'yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa'dır. Uygun zamanda verilen tanıklık budur.

(1.Timoteos 2/5-6)


D) Vahiy Verebilmesi


İsa Mesih'in vahyidir. Tanrı yakın zamanda olması gereken olayları kullarına göstermesi için O'na bu vahyi verdi. O da gönderdiği meleği aracılığıyla bunu kulu Yuhanna'ya iletti.

(Vahiy 1/1)


E) Meleklerden Üstün Olması ve Onları Yönetebilmesi


* Meleklerden ne denli üstün bir adı miras aldıysa, onlardan o denli üstün oldu. 5 Çünkü Tanrı meleklerin herhangi birine, “Sen benim Oğlum'sun, Bugün ben sana Baba oldum” Ya da, “Ben O'na Baba olacağım, O da bana Oğul olacak”

(İbraniler 1/4-5)


* Göğe çıkmış olan Mesih, Tanrı'nın sağındadır. Bütün melekler, yetkiler ve güçler O'na bağlı kılınmıştır.

(1.Petrus 3/22)


F) Yaşadığı Sürede Günahları Bağışlayabilmesi


* Ne var ki, İnsanoğlu'nun yeryüzünde günahları bağışlama yetkisine sahip olduğunu bilesiniz diye...” Sonra felçliye, “Sana söylüyorum, kalk, şilteni topla, evine git!” dedi.

(Markos 2/10)

 

İsa Mesih’in, günümüz Müslümanlarının kabul etmekte zorlanacakları altı tane önemli ünvanını yukarıya yazdım. Doğruyu söylemek gerekirse ben bu ayetlerin hepsine güçlü bir şekilde iman ediyorum. Çünkü Kuranın, ehli kitaptan gelme yanlış bir anlayış varsa eğer bunu eleştirmek zorunda olduğuna inanıyorum. Eğer Allah son gönderdiği kitapta, önceki kitaplara yönelik yanlış algıları düzeltmezse, bizler kendi kısıtlı imkânlarımızla ve herhangi bir ilahi yönlendirme olmadan nasıl bu kitaplar arasındaki çelişkileri bulabiliriz? Yaptığımız bazı çıkarımlar hakikate ne kadar yakın olur?

 

Kısacası anlatmaya çalıştığım şey, Kuranın sınırlarının dışına çıkmadığımız müddetçe İsa Mesihi daha detaylı tanıma imkânına sahip olduğumuzdan ibaret. Allah Kuranda sürekli olarak Yahudi ve Hristiyanları eleştirirken, Tevrat ve İncil’e asla kötü bir laf söylememektedir. Bu yüzden ehli kitabın geleneğinin yanlış yorumları ile zehirlenmeden, eski kutsal kitaplar ve selim aklımız ışığında Mesih İsa’yı daha iyi tanımamız mümkündür.

 

Buraya kadar yazdıklarımla İsa Mesihi belli bir oranda tanıyabildiğinizi ve daha da önemlisi onun kıymetli özelliklerinin farkına varabildiğinizi umuyorum. Eğer onu çok daha iyi tanımak ve hayatı hakkında daha detaylı bir bilgiye sahip olmak istiyorsanız, az önce de anlattığım gibi bu yazıyla yetinmeyip ona nazil olan İncil adlı kutsal kitabı okumanızı tavsiye ederim. Şimdi ise son olarak ilk önce yanlış yorumlanan bir ayeti, daha sonra ise toplumun kabul etmekte zorlanacağı bir bilgiyi sizlere kısa bir şekilde açıklamaya çalışacağım.

 

1 – Peygamberler Arasında Ayrım Yapmayın Ayeti Ne Anlama Geliyor?

 

Kuranda Allah bizlere peygamberler arasında ayrım yapmamamız gerektiğini söylemiştir:

 

* Allah'a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırt etmeyenlere gelince; işte Allah bir gün onlara ödüllerini verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır; merhamet edicidir.

(Nisa suresi 152.ayet)

 

Allah’ın bu ayeti indirme sebebi, hakikat mesajının bir birlik içinde benimsenmesi ve belli isimleri farklı tutarak mesaja ihanet edilmesinin önlenmesidir. Ayrıca bu ayeti bağlamı içerisinde incelediğimiz vakit, burada geçen ‘ayrım yapmayın’ ifadesinin, peygamberlerden birini kabul edip diğerini inkâr etme yanlışına düşmeyin anlamına geldiği de açıkça görülmektedir (Nisa suresi 150.ayet). Yani Kur’an bizlere Allah katında bir ayrım olmadığını söylemez. Hatta tam tersi bir başka ayette bazı peygamberlerin diğerlerinden üstün kılındığı çok net bir şekilde anlatılır:

 

* O peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmıyla konuşmuş, bazılarını derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya da mucizeler verdik ve onu Rûhulkudüs ile güçlendirdik. Allah dileseydi, o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler de bazıları iman etti, bazıları da inkâr etti. Allah dileseydi onlar savaşamazlardı; lâkin Allah dilediğini yapar.

(Bakara suresi 253.ayet)

 

Bizler için de İsa Mesih, bütün peygamberlerin ve meleklerin de üstünde kutsal bir konumdadır.

 

2 – İsa’nın Günahsız Doğası

 

Peygamberlerin günah işlediği bilgisi kutsal kitaplar aracılığıyla bizlere ulaşmıştır. Fakat günümüz Müslümanları kendi uydurdukları bir teoloji yüzünden bu bilgiyi kabul etmekte zorlanmaktadırlar. Bu konuda bir yazım olduğu için detaya girmek istemiyorum. Sadece kuranın da onayladığı birkaç örnek vereceğim: Adem yasaklı meyveyi yiyerek, Yunus görevinden kaçarak, Muhammed yanındaki kör adamı önemsemeyerek günah işlemişti ve Allah tarafından kınanmıştı. Bunun sonucunda hepsi bir korku ile Allahtan günahlarının bağışlanması için af dilemişlerdi.

 

Fakat İsa farklıydı. O, Allah’ın kelamı ve seçilmiş özel bir insandı. Şeytanın oyunlarıyla karşı karşıya kalmasına rağmen, ayette de yazıldığı gibi hiçbir günah işlememişti:

 

* Tanrı, günahı bilmeyen Mesih'i bizim için günah sunusu yaptı. Öyle ki, Mesih sayesinde Tanrı'nın doğruluğu olalım.

(2.Korintliler 5/21)

 

Bu ayetten de görüyoruz ki Tanrı, bizleri kendisine ulaştırmak için bir fidye ve aracı olarak belirlediği İsa Mesih'i mükemmel ve kusursuz bir sunu yapmıştır. Tanrının İsa Mesih ile olan planı diğer elçilerden çok daha farklı ve kutsaldır. Bu yüzden İsa Mesih inancımızda özel bir yer edinmelidir.

11 Aralık 2024 Çarşamba

Teolojik Zorbalık ve Kaos Merakı

Barış ve esenlik üzerinize olsun arkadaşlar. Bu yazımda sizlere, hakikat arayışında olduklarını iddia etmelerine rağmen dinin ilkelerini yok sayan ve maalesef çoğunluğu oluşturan bir grup insandan bahsedeceğim. Bu insanlar başlıktan da anlayabileceğiniz üzere kendi ilimlerine olan güven duygusu tarafından zehirlenerek insanları yargılamaya çalışmaktadırlar. Kendisi ile aynı fikirde olduğum birkaç insan da bile bunu gördüğüm için kısa bir yazı yazmak istedim.

 

Kısa ama önemli birkaç itiraz yapıp yazıyı bitirmeyi düşünüyorum. Çünkü zor anlaşılabilecek bir konuyu değil, herkesin çok kolay bir şekilde kavrayabileceği bir konudan bahsedeceğim.

 

Öncelikle yazıyı iki ana bölüme ayırmayı tercih ettim. Hızlı bir şekilde ilk başlıktan başlayalım isterseniz:

 

1) Kişinin Kendi Emekleri İle Hakikate Ulaştığını Zannetmesi

 

Toplumdaki belki de her insanda görebileceğimiz bu çarpık anlayış, bizlerin eleştirmesi gereken ilk meseledir. Kişinin en fazla yüz yıl olan bu hayatında, kısıtlı imkânlar ile yaptığı araştırmalarından yola çıkarak hakikate ulaştığını iddia etmesi kibar bir tabirle tam bir fiyaskodur. Günümüz internet çağı ve gelişmiş birçok imkân bizlere hakikat arayışında büyük oranda yardımcı olsa bile maalesef mutlak hakikat bu ve bunun gibi kısıtlı emekler ile değil, Tanrının lütfu ile olacaktır. Bu yüzden insan, inancının temellerini sağlam inşa etmeli, kendini alçaltmalı ve umudunu rabbe bağlamalıdır. Aksi takdirde kişinin verdiği çaba sonucu yaşadığı ego, kibir vb. duygular o kişiyi Tanrıdan uzaklaştırarak hakikat arayışını ziyan edecektir. Bu yüzden hakikatin bir lütuf olduğunun bilincinde olun lütfen.

 

* İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.  

(Efesliler 2/8-9)

 

2) Yargılama ve Tanrıyı Koruma Merakı

 

Günümüzde toplumu en rahat şekilde gözlemleyebileceğimiz yerin sosyal medya olduğunu düşünüyorum. İnsanlar basit bir şekilde birkaç tuş yardımıyla ve hatta kimliklerini gizli tutarak bile fikirlerini belirtebiliyor ve sesini büyük topluluklara dahi duyurabiliyor.

 

Bu mecraları incelediğimiz zaman farklı fikirler arasında olan ağzı bozuk tartışmaları ve Tanrının korumalığını yapan kişileri kolaylıkla görebiliyoruz. Türkiye’de yaşadığımız için doğal olarak genelde Müslümanların hareketleri göze çarpıyor. Maalesef bu kişilerin ayetleri önemsemeden hareket ettiğini anlayabiliyoruz.


Bu konuda da uzatmadan sizlere tavsiyemi iletmek istiyorum. Bir Müslüman olarak kutsal kitaplardaki ayetlere göre hareket etmekle yükümlüyüz. Bu yüzden altta yazacağım ayetlerde de görebileceğiniz üzere intikam alma yetkisini Tanrıya bırakın, içinizdeki öfkeyi ve nefreti sindirin, cahilce tartışmalara girmeyin ve aldığınız kararlarda sevgiyi eksik etmeyin.

 

* Sevgili kardeşler, kimseden öç almayın; bunu Tanrı'nın gazabına bırakın. Çünkü şöyle yazılmıştır: “Rab diyor ki, ‘Öç benimdir, ben karşılık vereceğim.’ ” Ama

“Düşmanın acıkmışsa doyur,

Susamışsa su ver.

Bunu yapmakla onu utanca boğarsın.”

Kötülüğe yenilme, kötülüğü iyilikle yen.

(Romalılar 12/19-21)

 

* Saçma, cahilce tartışmalara girmeyi reddet. Bunların kavga doğurduğunu bilirsin.

(2.Timoteos 2/23)

 

* İşte kalıcı olan üç şey vardır: İman, umut, sevgi. Bunların en üstünü de sevgidir.

(1.Korintliler 13/13)

10 Aralık 2024 Salı

Dinin En Büyük Düşmanları

Barış ve esenlik üzerinize olsun arkadaşlar. Bu yazımda, evrenin içerisinde küçücük bir nokta dahi olmamalarına rağmen, değer olarak kendilerini Yaratıcıya denk gören ve hayatlarını bu egoyla yaşayan Din Adamları hakkındaki fikirlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

Bu konunun çok önemli olduğunu düşünmekteyim. Çünkü dini araştırmalarımdan yola çıkarak, kutsal kitaplarda bu kimselerin yoğun bir eleştiriye maruz kaldıklarını gördüm ve inandığını iddia eden insanların, bu eleştirilere karşı kayıtsız olduğunu fark ettim. Bu yüzden bu konu hakkındaki fikirlerimi sizlere kısa bir şekilde açıklayacağım:

 

Ruhban sınıfı olarak bildiğimiz din adamları grubunun kutsal yasaya kasıtlı olarak zarar vermeye çalıştığını düşünüyorum. Bunu söylememdeki amaç, sizin de bildiğiniz üzere Tanrının insanlarla yapmış olduğu anlaşma metinlerinde (kutsal kitaplar) ruhban sınıfına yapmış olduğu eleştiriler ve bize dolaylı yoldan vermek istediği mesaj.

 

Aslında ilk başta din adamı dediğimizde kulağa hoş geliyor ve büyük ihtimalle aklımızda güzel bazı fikirler oluşuyor. Bu fikirlerden bazıları şunlar olabilir:

1 – Kendini Tanrıya adamış ruhani bir lider

2 – Dünyevi zevklere boyun eğmeyen ve güçlü bir iradeye sahip Tanrı adamı

3 – Her konuda en iyi temsil ile toplumun örnek almaya çalıştığı bir önder

Fakat ne yazık ki bu aklımıza gelen olumlu fikirleri ne bugün ne de geçmişte, kendini dini otorite zanneden bu grupta göremiyoruz. Hatta tam tersini yani Tanrının kutsal kitaplarda yasaklamış olduğu özelliklerin neredeyse birebir olarak bu kişilerde bulunduğunu kolaylıkla fark edebiliyoruz.

 

Normalde Kutsal kitapların içerisinde bulunan bazı ayetlerin yoruma açık ve insanın uzun bir süre kafa yormasını gerektiren ayetler olduğunu biliyoruz. Fakat nedense birazdan yazacağım ayetler, avam tabakanın bile rahatlıkla anlayabileceği tarzda tasarlanmış. Ya da belki de zaten direkt olarak onlara hitap edecek bir şekilde oluşturulmuş da olabilir.

------------------------------------------------------------------------------------------------------

Luka 20/45-46 & Luka 11/42-52 & Markos 7/6-13 & Matta 15/1-9

Ahzap suresi 67 - 68.ayetler & Araf suresi 3.ayet & Al-i İmran suresi 78.ayet

------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yukarıda vermiş olduğum ayetlerden de görebileceğiniz üzere ruhban sınıfı, Tanrı ve elçiler tarafından sürekli olarak bir eleştiri yağmuruna tutulmuştur ve yukarıda yazdığımız üç maddedeki tanımlamaların yakınına dahi yaklaşamamışlardır. Bence bu bizim için gayet yeterli ve net bir sonuç.

9 Aralık 2024 Pazartesi

Peygamberler Günah İşleyebilir mi

Barış ve esenlik üzerinize olsun arkadaşlar. Bu yazımda sizlere, peygamberler için kullanılan “ismet” sıfatının Kuran üzerinden eleştirisini yapacağım. Açıkçası bu konu hakkında yapabileceğim çok uzun yorumlar yok. Bu yüzden elimden geldiğince ayetler ile sizlere bu konuyu açıklamaya çalışacağım. Yani bu yazı biraz da olsa ayet derlemesine benzeyebilir. Sadece söylemek istedim.

 

Son zamanlarda Tevrat’a yönelik eleştirilerin arasında çok fazla kişi tarafından kullanılan ve saçma bulduğum bir eleştiri var. Bu iddia sahipleri, Tevrat’ta peygamberlere iftira atıldığını ama Kuranda peygamber tasvirlerinin tertemiz yapıldığını söylüyorlar. Bu yüzden de bu kitaplar arasında bir uyumsuzluk olduğunu iddia ediyorlar.

 

Acaba dikkatsizlik mi yoksa okuma acizliği mi emin olmamakla birlikte, bu iddiaya ayetler ile kısa bir cevap vermek istiyorum:

 

----------------------------------------------------------------------

Saffat suresi 140-142.ayetler & Enbiya suresi 87.ayet

Ta-Ha suresi 121.ayet & Kassas suresi 15 ve 16.ayetler

Sad suresi 21-24.ayetler & Abese suresi 1-10.ayetler

----------------------------------------------------------------------

 

Bu ayetlerden görüyoruz ki Yunus peygamber cesaret edemediği için sorumluluğunu yerine getirmemiş ve Allah’ın emrine itaatsizlik etmiştir. Adem peygamber yasak meyveyi yiyerek Allah’ın ona sunduğu onca nimeti görmezden gelmiş, günahın ve yanlışın yolundan gitmiştir. Musa peygamber, adaleti sağlamak amacıyla da olsa aşırıya kaçmış ve bir adam öldürmüştür. Bu yüzden kendisi Allahtan af dilemiştir. Davut kendisine gelen iki adamı eşit bir süre dinleyerek hüküm vermek yerine aceleci bir tutum sergilemiştir. Belki de bu hareket onun istemese de adaletsizlik yapmasına sebep olacaktı (Tevrat’taki Batsheba olayı ile de açıklanabilir). Ve son olarak Muhammed peygamber yanına gelen kör adamı kale almayarak, Allah tarafından uyarılmıştır.

 

Bütün bu ayetlerden görüyoruz ki peygamberler insanüstü bir doğa ile günahtan kaçınan ve hakikati zorunlu bir şekilde takip etmeye programlanmış canlılar değildirler. Onlar da bizim gibi imtihan dünyasında nefisleriyle mücadele eden, yanlış yola düşmekten korkarak Allaha sürekli dua eden ve af dileyen samimi inananlardır aslında.

 

Son olarak birkaç soru ile yazıyı bitirmek istiyorum:


1 - Acaba peygamberler, zelle diyerek basitleştirdiğiniz eylemlerinden ötürü mü bağışlanma diliyorlardı? Yoksa bizler gibi cehennem azabından korkarak yaptıkları yanlışları dert mi ediniyorlardı? (Muhammed suresi 19.ayet ve Sad suresi 24.ayet)

 

2 - Peygamberlerin günah işleyemediği bilgisini hangi ayetten aldınız?

 

3 - Günah işleyemeyen bir insan cehenneme gidebilir mi? Eğer bu soruya cevabınız hayır ise peygamber neden kendisi için cenneti garanti göremiyor? (Ahkaf suresi 9.ayet)

 

4 - Allah’ın vahyini iletmesi için melekleri değil de insanları kullanması sizin için bir şey ifade etmiyor mu? Peygamberler günah işleyemez diyerek insan olan peygamberleri melek seviyesine çıkarmış olmuyor musunuz? (İsra suresi 94 ve 95.ayetler)

5 Aralık 2024 Perşembe

İsa Nasıl Öldü

Günümüz Müslümanları İncil ile Kuran arasındaki ilişkiyi anlayamadıkları için sürekli bir çelişki arayışına giriyorlar. Kendi kitaplarına verdikleri değeri eski kitaplara vermedikleri için, kafalarındaki karışıklığı gideremiyorlar. Bunun sonucunda da maalesef bizler, en temel meseleleri dahi cevaplamak zorunda kalıyoruz.

 

Bu yazımda, son zamanlarda en çok duyduğum konulardan olan İsa Mesih’in ölümü hakkında kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Öncelikle kurandaki bir ayetle ve çoğunluğun bu ayet hakkındaki yorumuyla başlayalım:

 

* Bir de, inkâr etmeleri ve Meryem'e büyük bir iftira atmaları ve “Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa’yı öldürdük” demeleri yüzünden onları lânetledik. Hâlbuki onu ne öldürdüler ne de astılar; fakat sadece onlara öyle olmuş gibi göründü. Onun hakkında ihtilâfa düşenler, bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. 

(Nisa Suresi 156 ve 157.ayetler)

 

Bu ayetleri okuyanlar sanki daha önce hiç metin okuyup yorumlamamışlar gibi İsa Mesih’in çarmıhta ölmediği yorumunu yapıyorlar ve bir çelişki bulduklarını iddia ediyorlar. Fakat belki de biraz samimi olup öğrenmeyi amaç edinseler, benzer bir ayetin İncil’de de yazdığını görebilir ve bu ayetlerin çarmıh öğretisiyle çelişmediğini anlayabilirler.

 

* “Canımı kimse benden alamaz; ben onu kendiliğimden veririm. Onu vermeye de tekrar geri almaya da yetkim var. Bu buyruğu Babamdan aldım.” 

(Yuhanna 10:18)

 

Ayetler açık bir şekilde Yahudilerin öldürdük iddiasına karşı çıkmaktadır. İsa Mesih Tanrının bir planı doğrultusunda ve kendi isteği ile çarmıhta ölmüştür. Bu Yahudilerin kendi başarısı değil, Tanrı'nın insanlığı kurtarma planının başarılı bir şekilde gerçekleşmesidir. Kuranın “Onlara öyle göründü” demesi de bu yüzdendir. Görünürde Yahudiler aracılığıyla Romalı askerler öldürmüş olabilir. Hatta Yahudiler bu öldürme eylemini kendi üstlerine almaya çalışıyor da olabilir. Fakat hakikat Tanrının öldürmesidir.


Yazımı bütün olayı özetleyen bir ayet ile bitirmek istiyorum:

 

* Allah buyurmuştu ki: “Ey İsa! Ben seni vefat ettireceğim, seni katıma yükselteceğim, seni o inkârcılardan arındıracağım ve sana tâbi olanları kıyamet gününe kadar inkâr edenlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte, ayrılığa düşüp durduğunuz hususlarda aranızda hükmü o zaman ben vereceğim.” 

(Âl-i İmran Suresi 55.ayet)

4 Aralık 2024 Çarşamba

Tanrı'nın Sevgisi

Barış ve esenlik üzerinize olsun arkadaşlar. Son zamanlardaki okumalarım, beni yaratılış planının başlangıcında sevgi olduğu fikrine yönlendirdi. 3 kutsal kitapta da birçok kez vurgulanan sevgi kavramı bana ışık oldu ve bu sayede Tanrının yakınlığını daha iyi bir şekilde hissedebildim. İşte bu yazıda da sizlerle, Tanrının sevgisi hakkındaki fikirlerimi paylaşacağım.

 

İnternette gezdiğim zaman bu konu hakkında güzel bir yazı bulamadım. Çünkü insanların bu konuyu hafife aldığını ve değer vermediğini biliyorum. Nedense insanlar, dinin emir ve yasak boyutundan ötesini düşünmek istemiyorlar. Oysaki Tanrının kimliğini çözmenin ya da onu tanımaya çalışmanın daha mantıklı olduğunu düşünüyorum. Bence bu sayede robotlaşmadan kurtulabilir, Tanrının emir ve yasaklarındaki hikmeti keşfedebilir ve hayatımıza anlam katabiliriz. İsterseniz birkaç ayet ile yazımıza başlayalım:

---------------------------------------------------------

Bakara Suresi 186.ayet - 1.Tarihliler 16/34

Mısırdan Çıkış 34/6 - 2.Korintliler 13/11

---------------------------------------------------------

Bu ayetlerden çok net bir şekilde, Tanrının sevgisini ve Tanrının sevgisini kazanmanın önemini anlayabiliyoruz. Zaten kısa bir akıl yürütme yaparak Tanrının insanlığa kitaplar ve elçiler göndermesinin, insanlığı kötülükten ve yanlıştan uzak tutmaya çalışmasının bize olan sevgisiyle alakalı olduğunu anlayabiliriz.

 

Aslında buraya kadar okuduğunuz ayetler bile bu konuyu anlamanız için yeterli olsa da, size birkaç örnek ve ayet ile konuyu daha detaylı ve güzel bir şekilde açıklamak istiyorum. Birinci örneğimiz:

 

1) Sonsuz merhameti ve bağışlamada bir sınırının olmaması

 

Bu başlığın çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü bize bu dünyada en yakın olan anne ve babamızın bile bağışlamada bir sınırının olduğunu biliyorum ve Tanrının her şeye rağmen bize bu sevgiyi gösterip, umut vaat etmesini çok anlamlı buluyorum. Yaptığımız bütün kötü eylemlerin, sadece tek bir teslimiyet ve pişmanlık ile yok sayılması, beni Tanrının karşısında gerçekten mahcup ediyor.  Bu sayede arkamda bir güç ve içimde bir güven duygusu hissediyorum. Günah bataklığına battığımda bile çalabileceğim bir kapının olması beni sevindiriyor. Yani sonsuz yaşama kavuşmak için gittiğimiz yol ne kadar dar ve engebeli olsa bile, düştüğümde kaldıracak bir gücün olması, Tanrının sonsuz sevgisinin belki de en büyük örneklerinden birisidir.

---------------------------------------------------------

Zümer Suresi 53.ayet 

---------------------------------------------------------

2) Bir topluluğu helak etmede acele etmemesi

 

Tanrı, yazının başında da dediğim gibi bizi kötüden uzak tutmak ve doğruya yakınlaştırmak istemektedir. Bu yüzden insanları cezalandırırken, onlara dair olan tüm umudun bitmesini beklemektedir. Bu da Tanrının bize olan sevgisini çok net bir şekilde kanıtlamaktadır. Tanrı, eğer isteseydi bizi tek bir hatamızdan dolayı bir saniyede yok edebilecekken bunu yapmayıp son güne kadar bekliyorsa, işte o zaman gerçek bir sevgiden bahsedebiliriz. Bu yüzden hiçbir zaman Tanrıdan ümit kesmeyin arkadaşlar. Son nefesinize kadar tövbe etme şansınız olduğunu bilerek yaşayın. Siz günah işlediğiniz zaman Tanrı size nefret beslemiyor veya sizi helak etmek için fırsat kollamıyor. Onun tek isteği sizin gidiyor olduğunuz yanlış yoldan dönmeniz ve teslimiyet ile barış yolunda yürümeye başlamanız.

---------------------------------------------------------

Yunus 4/1-11

---------------------------------------------------------

 

3) Taşıyabileceğimizden fazla yük vermemesi (Kurandan ve İncil’den güzel bir örnek)

 

Tanrı bu evreni bir imtihan yeri olarak belirlemiştir ve insana belli başlı sorumluluklar yüklemiştir. İnsan bu sorumlulukları yerine getirerek, bu hayat ve ölümden sonraki hayatta mutlu olabilir. Fakat maalesef insanlar bazen karşılaştıkları sınavın zorluğundan dolayı şikâyet ederek Tanrıya isyan etmektedirler. Bu gibi durumlarda insanlar karamsarlığa sürüklenebilir ve hatta bu durum, kişinin kendi canına kıymasına kadar yani intihara kadar gidebilir. Bu gibi durumlarda içimizi rahatlatan çok güzel iki ayet var:

---------------------------------------------------------

Bakara Suresi 286.ayet

1.Korintliler 10/13

---------------------------------------------------------

Tanrı, bu ayetlerde açık bir şekilde insanın, sorumluluklarının üstesinden gelebileceği mesajını vermektedir. Bu yüzden aşılamaz olarak gördüğümüz bir engeli bile, Tanrının yardımı sayesinde aşabiliriz. Siz yeter ki o sonsuz güç sahibine güvenin. Emin olun size cevap verecek ve yardımını sizlere ulaştıracaktır.

 

Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Bu yazımda sizlere Tanrının sonsuz bir sevgiye sahip olduğunu ayetler ile açıklamaya çalıştım. Çok fazla yorum yapmamaya ve kısa bir şekilde size konuyu özetlemeye de dikkat ettim. Çünkü ayetlerin son derece yeterli olduğunu düşünüyorum. Umarım bu yazı sizin için yararlı olmuştur. Kendinize iyi bakın. Tanrının sevgisi sizinle olsun.

3 Aralık 2024 Salı

Herkese Selam

Merhaba dostlar. Bu yazımda biraz kendimi anlatmak ve içimi dökmek istiyorum çünkü bu aralar gerçekten derin bir boşluktayım. İlk olarak kendimi tanıtmakla başlayayım. 19 yaşında bir gencim. Dindar bir ailede büyüdüm ve küçüklüğümden beri din ile haşır neşirim. Çocukluğum Türkiye’nin genelinde de olduğu gibi kuran kurslarıyla ve dini eğitimler ile geçti. Gayet mutlu bir çocukluk geçirdim ama biraz içe dönük bir yapım vardı.

 

Küçük yaşlarda maalesef aileden öğrendiğin her şeyi kabul etmek zorundaymış gibi hissediyorsun çünkü etrafında anne ve babandan daha fazla örnek alabileceğin biri bulunmuyor. Fakat zaman geçtikçe (genelde ergenlik çağında) kendini ailenden ve çevrenden farklı görmek istiyorsun ve bu da seni sorgulamaya itiyor. Açıkçası benim sorgu sürecim lise 1 de başladı. Orada çok farklı görüşlere sahip insanlarla tanıştım ve doğal olarak bu da benim görüşlerimi büyük oranda etkiledi.

 

İşte tam bir arayışın içerisine girmişken neden bunu insanlarla paylaşmıyorum diye düşündüm ve tamamen iyi niyetle bir instagram hesabı açtım. Sayfanın iki amacı vardı. Birincisi: kendim gibi arayış içinde olan insanlarla tanışmak. İkincisi: insanlara barışçıl bir sorgu süreci yürütmeyi aşılamaktı. Sürekli kavga üzerinden yürüyen tartışmalar beni rahatsız etmişti. İlk başta basit bilgi postları daha sonra kendi çapımda yazdığım basit ve kısa yazıları paylaştım. Çok iyi insanlarla tanıştım ve psikolojik anlamda kendimi rahatlamış hissediyordum çünkü benim gibi olan insanlarla konuşabiliyordum.

 

Fakat İnstagramda paylaştığım yazılar baya kısaydı ve bazı uzun yazılarım da vardı. Bunları paylaşacak bir platform göremiyordum. Bir arkadaşımın tavsiyesiyle blog da yazmaya karar verdim. Aslında bu platformda yazı yazmaya başlamamın hikâyesi bu kadar basit.

 

Bu yazı işinin dışında, bugünlerde zamanımın çoğunu okula ve dini araştırmalara harcıyorum. Malum şu anda üniversiteye gidiyorum. Hem iyi bir gelecek hem de kafamdaki sorulara cevap verip rahatlamak istiyorum.

 

Sorgulamaya başlamamın üzerinden neredeyse 4 sene geçti ve doğru yolu bulmaya yaklaştığımı hissediyorum. Tabii ki inancımdan eminim ve inandığım Tanrıya güveniyorum. Fakat hala inancımda bazı eksiklikler olduğunu ve daha fazla ilme ihtiyacım olduğunu hissediyorum. Yani lisede başlayan araştırma serüvenim hala bitmedi. Aslında bu araştırmaları yapmak için bir motivasyon bulamasam da bilgisizlik içinde ölmek istemediğim ve bazı soruların cevaplarını merak ettiğim için cevap aramaya devam edeceğim. Bu da bir motivasyon sayılır aslında.

 

Yani kısacası güzel ama uğraşlı konular bunlar. Ben de bu konular hakkında Tanrı izin verirse dini araştırmalarımdan elde ettiğim bilgileri ve toplumsal itirazlarımı bu sayfada paylaşacağım.

 

Tanrı boşlukta hissedenlerin ve arayışta olanların yardımcısı olsun.

 

Şimdilik benden bu kadar. Kendinize iyi bakın. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere