5 Nisan 2025 Cumartesi

El Shaliach İlkesi

Kutsal kitapları okurken kullandığınız yöntem ve ilkelerin ne derece önemli olduğunu hiç düşündünüz mü? Bir metin onu içinde barındıran tarihsellikten, dil yapısından ve ilkelerden bağımsız bir şekilde yorumlanabilir mi? Ya da başka bir tabirle, herhangi bir metni yorumlarken günümüz modern zihin yapımızı ve kültürel birikimlerimizi mi yoksa yazıldığı dönemki muhatabın algısı, ilkesi ve kurallarını mı kullanmamız gerekir?

 

Sorduğum soruların cevaplarının basit ve tahmin edilebilir olduğunu düşündüğümden dolayı hızlı bir şekilde konumuza gelmek istiyorum. Bu yazımda sizlere inandığımız Kutsal metinleri anlamamızda büyük bir önem teşkil eden El Shaliach (Temsilci) ilkesinden bahsedeceğim. Bunu yaparken de konumuzu daha rahat ve kolay anlayabilmeniz açısından yazımı örnekler ve ayetler eşliğinde ilerleteceğim:

 

1 - Musa’nın Tanrı Olarak Adlandırılması

 

* RAB, “Bak, seni firavuna karşı Tanrı gibi yaptım” dedi, “Ağabeyin Harun senin peygamberin olacak.

(Mısırdan Çıkış 7:1)

 

Yukarıdaki ayetin orijinalinde “gibi” ifadesi geçmez ve direkt olarak Musa’nın Tanrı yapıldığından bahsedilir. Hatta ayetin devamında ağabeyi Harun’un da onun peygamberi olarak görevlendirildiği yazılıdır. Peki, bu ne anlama gelmektedir? Musa gerçekten de Tanrı mı olmuştur? Bu sorunun cevabı tabii ki de hayır olacak. Çünkü yazımızın ana konusu olan El Shaliach (Temsilci) ilkesi bu ve bundan sonraki örnekleri açıklamamızda yardımcı oluyor ve ayetlere doğru anlamı vermemize olanak sağlıyor.

 

Kutsal kitabımızdaki bu ilkeyi açıklamak gerekirse, Tanrı yetkilendirdiği veya görevlendirdiği kişilere kendi adını verebiliyor. Yukarıdaki ayette de Musa, Tanrı’nın vermiş olduğu bir görevi üstlenerek onun temsilcisi olmuştur ve Tanrı anlamına gelen “Elohim” kelimesine geçici süreliğine sahip olmuştur.

 

2 - Allah’ın Harun’un Aracılığıyla Göle Vurması

 

* RAB Musa'ya, “Firavun inat ediyor, halkı salıvermeyi reddediyor” dedi, “Sabah git, firavun Nil'e inerken onu karşılamak için ırmak kıyısında bekle. Yılana dönüşen değneği eline al ve ona de ki, ‘Halkımı salıver, çölde bana tapsınlar, demem için İbraniler'in Tanrısı RAB beni sana gönderdi. Ama sen şu ana kadar kulak asmadın. Benim RAB olduğumu şundan anla, diyor RAB. İşte, elimdeki değneği ırmağın sularına vuracağım, sular kana dönecek. Irmaktaki balıklar ölecek, ırmak leş gibi kokacak, Mısırlılar artık ırmağın suyunu içemeyecekler.’ ” Sonra RAB Musa'ya şöyle buyurdu: “Harun'a de ki, ‘Değneğini al ve elini Mısır'ın suları üzerine –ırmakları, kanalları, havuzları, bütün su birikintileri üzerine– uzat, hepsi kana dönsün. Bütün Mısır'da tahta ve taş kaplardaki sular bile kana dönecek.’ ” Musa'yla Harun RAB'bin buyurduğu gibi yaptılar. Harun firavunla görevlilerinin gözü önünde değneğini kaldırıp ırmağın sularına vurdu. Bütün sular kana dönüştü.

(Mısırdan Çıkış 7:14-20)

 

Yukarıda vermiş olduğum ayette Tanrı’nın yapacağım dediği bir eylemin Harun tarafından yapıldığını görüyoruz. Bu durumda Harun Tanrı mı olmuş oluyor? Tabii ki de hayır. Daha önce de söylediğimiz gibi burada Harun’un bir temsilci olduğunu görüyoruz. Allah yapmak istediği işi Harun’un aracılığıyla yapıyor ve bunu kendi ağzından anlatıyor.

 

3 - Yakup’un Tanrıyla Olan Güreşi

 

* Böylece Yakup arkada yalnız kaldı. Bir adam gün ağarıncaya kadar onunla güreşti. Yakup'u yenemeyeceğini anlayınca, onun uyluk kemiğinin başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakup'un uyluk kemiği çıktı. Adam, “Bırak beni, gün ağarıyor” dedi. Yakup, “Beni kutsamadıkça seni bırakmam” diye yanıtladı. Adam, “Adın ne?” diye sordu. “Yakup.” Adam, “Artık sana Yakup değil, İsrail denecek” dedi, “Çünkü Tanrı'yla, insanlarla güreşip yendin.” Yakup, “Lütfen adını söyler misin?” diye sordu. Ama adam, “Neden adımı soruyorsun?” dedi. Sonra Yakup'u kutsadı. Yakup, “Tanrı'yla yüzyüze görüştüm, ama canım bağışlandı” diyerek oraya Peniel adını verdi.

(Yaratılış 32:24-30)

 

Peki, bu verdiğim ayetleri nasıl yorumlamalıyız? Yakup gerçekten Tanrı ile güreşip yenmiş olabilir mi? Eğer ayet cımbızlayıp bir sonuç elde etmeye çalışırsak bunu diyebiliriz belki. Fakat isterseniz biz doğru olanı yapalım ve Kutsal kitabımızı bir bütün olarak incelemeyi deneyelim. Bu sayede Tanrı olarak adlandırılan o kişiyi görmüş olacağınızı umuyorum.

 

* Yakup ana rahminde kardeşinin topuğunu tuttu, Büyüyünce Tanrı'yla güreşti. Melekle güreşip yendi, Ağladı, kutsanmak istedi.

(Hoşea 12:3-5)

 

Bu ayet sayesinde görüyoruz ki, Yakup aslında Tanrı’nın kendisiyle değil Tanrı’nın temsilcisi ve yetkilendirilmiş bir melek ile güreşmiştir. Bu güreşme eyleminde bulunan melek, Tanrıyı temsil ettiği ve onun tarafından görevlendirildiği için de Tanrı’nın adını almıştır.

 

4 - Asayı Musa mı Yoksa Harun mu Attı?

 

Bu alt başlıkta Tevrat ve Kur’an arasında olduğu iddia edilen bir çelişkinin açıklamasını konumuz olan El Shaliach ilkesi ile açıklamaya çalışacağım. İsterseniz ayetler eşliğinde hem olayı öğrenelim hem de çelişki gibi görünen yere birlikte bir cevap üretelim:

 

* RAB Musa'yla Harun'a şöyle dedi: “Firavun size, ‘Bir mucize yapın’ dediğinde, söyle Harun'a, değneğini alıp firavunun önüne atsın. Değnek yılan olacak.” Böylece Musa'yla Harun firavunun yanına gittiler ve RAB'bin buyurduğu gibi yaptılar. Harun değneğini firavunla görevlilerinin önüne attı. Değnek yılan oluverdi. Bunun üzerine firavun kendi bilgelerini, büyücülerini çağırdı. Mısırlı büyücüler de büyüleriyle aynı şeyi yaptılar. Her biri değneğini attı, değnekler yılan oldu. Ancak Harun'un değneği onların değneklerini yuttu. Yine de, RAB'bin söylediği gibi firavun inat etti ve Musa'yla Harun'u dinlemedi.

(Mısırdan Çıkış 7:8-13)

 

* Bunun üzerine Mûsâ, asasını attı, bir de ne görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş.

(Şuara suresi 32.ayet)

 

Ayetleri okuduğunuzda ister istemez bir farklılığın gözünüze çarptığını biliyorum. Peki, bu farklı anlatımların sebebi sizce ne? Bu farklılık, bu metinlerin aynı Tanrıya ait olmadığına dair bir kanıt mı? Yoksa doğru soruyu sormak gerekirse, bütün sorun bizlerin eksik bilgiden kaynaklı yanlış algılamasından mı ibaret?

 

Sizlere bu yazımda birçok örnekle El Shalich ilkesini açıklamaya çalıştım. Emre itaat eden kişinin emri veren kişinin adını taşıdığını ve yasal temsilci statüsünde olduğu için bir eylemi onun adıyla gerçekleştirdiğini söyledim. Aynı şekilde bu olayı da bu yöntem ile okumanızı ve yorumlamanızı istiyorum.

 

İlk örneğimizi tekrardan bir hatırlayalım. Tanrı, Musa’yı Tanrı ve ağabeyi Harun’u ise onun peygamberi yapmıştı. Yani Firavunun karşısında bulundukları süre boyunca Harun, Musa’nın emri ve yönetimi altında olacaktı. Olayın gerçekleşeceği zaman gelmişti. Vahiyleri birlikte okuduğumuz zaman gördüğümüz şudur ki, Musa ağabeyi Harun’a asayı atma emrini vermiş ve Harun bu emri uygulayarak elindeki asayı yere atmıştı. Yani Tevrat yaşanan olaydaki tarihsel bilgiyi bizlere direkt olarak vererek asayı Harun’un attığını söylemiş, Kur’an ise konumuz olan temsilci ilkesini mükemmel bir şekilde anlamış ve asayı Musa’nın attığını söyleyerek çelişki gibi görünen yerin altından çok güzel bir uyum yakalamamızı sağlamıştır.

 

5 - Yüzbaşının İmanı

 

* İsa onlarla birlikte yola çıktı. Eve yaklaştığı sırada, yüzbaşı bazı dostlarını yollayıp O'na şu haberi gönderdi: “Ya Rab, zahmet etme; evime girmene layık değilim. Bu yüzden yanına gelmeye de kendimi layık görmedim. Sen yeter ki bir söz söyle, uşağım iyileşir. Ben de buyruk altında bir görevliyim, benim de buyruğumda askerlerim var. Birine, ‘Git’ derim, gider; ötekine, ‘Gel’ derim, gelir; köleme, ‘Şunu yap’ derim, yapar.” Bu sözleri duyan İsa yüzbaşıya hayran kaldı. Ardından gelen kalabalığa dönerek, “Size şunu söyleyeyim” dedi, “İsrail'de bile böyle iman görmedim.” Gönderilenler eve döndüklerinde köleyi iyileşmiş buldular.

(Luka 7:6-10)

 

* İsa Kefarnahum'a varınca bir Yüzbaşı O'na gelip, “Ya Rab” diye yalvardı, “Uşağım felç oldu, evde yatıyor; korkunç acı çekiyor.” İsa, “Gelip onu iyileştireceğim” dedi. Ama Yüzbaşı, “Ya Rab, evime girmene layık değilim” dedi, “Yeter ki bir söz söyle, uşağım iyileşir. Ben de buyruk altında bir adamım, benim de buyruğumda askerlerim var. Birine, ‘Git’ derim, gider; ötekine, ‘Gel’ derim, gelir; köleme, ‘Şunu yap’ derim, yapar.” İsa, duyduğu bu sözlere hayran kaldı. Ardından gelenlere, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Ben İsrail'de böyle imanı olan birini görmedim.

(Matta 8:5-10)

 

Bahsettiğimiz ilkenin tekrardan burada da kullanıldığını görüyoruz. İncil, Yüzbaşının imanını bizlere anlatırken iki farklı anlatım ile bunu yapıyor. Bir bölümde İsa Mesih ile konuşan Yüzbaşının arkadaşlarıyken diğer bölümde ise Yüzbaşının kendisi olduğu söyleniyor. Peki, burada bir çelişki mi var? Şu ana kadar bu yazıda öğrendiklerimiz ile bu çelişki iddiasını cevaplayamaz mıyız?

 

Biraz tekrara bağlıyoruz belki ama bu bölümdeki cevabımız da yine aynı olacak. Emri yerine getiren kişiler yani Yüzbaşının arkadaşları, emri veren kişinin yani Yüzbaşının temsilcileri konumundadır. Bu yüzden Matta bölümünde Yüzbaşının görevlendirdiği kişiler sanki Yüzbaşının kendisiymiş gibi anlatılmaktadır. Metnin yazarı muhatabın Yüzbaşı olmadığını tabii ki de bilmektedir. Fakat mesajın sahibinin o olduğunu bilmesinden ötürü aradaki temsilciyi anlatmaya ihtiyaç duymamıştır.

 

6 - Melekler Aracılığıyla Gerçekleştirilen Eylemin Gerçek Sahibi

 

* O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. Üzerinize de koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği vakit (görevli) elçilerimiz onun canını alır ve onlar görevlerinde asla kusur etmezler.

(Enam suresi 61.ayet)

 

* O, diriltir ve öldürür; ancak O’na döndürüleceksiniz.

(Yunus suresi 56.ayet)

 

Yukarıda verdiğim ayetleri okuduğunuz zaman, bütün bir yazı boyunca bahsedilen bu meselenin yalnızca Tevrat ve İncil için değil Kur’an için de geçerli olduğunu anlayabilirsiniz. Allah ilk verdiğim ayette can alma sürecinde görevli melekler kullandığını bizlere söylerken, diğer ayette ise canları bizzat kendisinin aldığını bizlere söylemektedir. Peki, burada bir çelişki mi aramalıyız? Ya da Allah’ın yanlış bir anlatımda bulunduğunu mu söylemeliyiz? Yoksa temsilci ilkesini kullanarak mı ayetleri yorumlamalıyız?

 

Soruların cevapları aslında çok basit. Önceki örneklerde de olduğu gibi emre itaat eden kişi, emri verenin temsilcisi konumunda olduğu için yaptığı iş, emri veren kişi tarafından yapılıyormuş gibi anlatılabilir. Yani Allah’ın melekler aracılığıyla yaptığı eylemi kendi üzerine aldığını söyleyerek buradaki basit çelişki iddiasını cevaplayabilir ve konumuz olan ilkeyi detaylı bir şekilde açıklamış olabiliriz.

 

7 - Dünyaya Gelecek Olan Allah mı Yoksa İsa Mesih mi?

 

* Onlar, ille de buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini mi beklerler? Hâlbuki iş bitirilmiştir. Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.

(Bakara suresi 210.ayet)

 

İsa Mesih’in ikinci gelişi adlı yazımda sırf tartışma konusu olmasını istemediğim için bu ayeti bir kanıt olarak sunmamıştım. Fakat bu yazımda verdiğim bütün bilgiler ve örnekler sayesinde kolay bir şekilde kavranabileceğini düşünüyorum.

 

Sizce Allah’ın bulutların üzerinden gelmesi, bizzat zatının maddi evrende görünebilecek bir şekilde gelmesiyle mi olacaktır? Ya da bazı meal yazarlarının parantez içinde belirttiği gibi azabının gelişi ile mi bu ayet gerçekleşecektir? Yoksa başından beri anlattığım gibi, Allah burada temsilcisinin yapacağı eylemin kendi emri vasıtasıyla gerçekleşeceğini bildiği için mi kendi adını kullanmıştır?

 

Kutsal kitap ayetlerini temsilci ilkesi yardımıyla okuduğumuzda, ayetlerin birbirlerini yapboz parçaları gibi tamamladığını göreceğiz. Yukarıda vermiş olduğum Kur’an ayetinin bahsettiği kişinin de İsa Mesih olduğunu kanıtlayan bir İncil ayetini yazarak yazımı bitireceğim:

 

* İsa, “Söylediğin gibidir” karşılığını verdi. “Üstelik size şunu söyleyeyim, bundan sonra İnsanoğlu’nun, Kudretli olanın sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz.”

(Matta 26:64)

4 Nisan 2025 Cuma

Nuh'un Uğradığı İhanet

Allah’ın vahiyleri arasındaki uyuma tanık olamamış arkadaşların, bazı durumlarda önyargılarına ve bilgisizliklerine yenik düştüklerini gözlemleyebiliyoruz. Son zamanlarda Tevrat ve Kur’an ayetleri karşılaştırıldığında, tufan öğretisinin anlatımlarında farklılık olduğuna yönelik bir iddia gördüm. İddia sahibi arkadaşlar “Tevrat Nuh’un bütün oğullarıyla birlikte gemiye bindiğini söylerken Kur’an bir oğulun dışarıda kaldığını söylüyor” diyerek vahiyler arasında farklı bir anlatımın yapıldığını ve bu anlatımın bir çelişki doğurduğunu iddia ediyorlar. Bu çalışmada sizlere maddeler ve ayetler eşliğinde kısa ve sade bir cevap vermeye çalışacağım.

 

1 - Nuh’un Eşi Ona İhanet Etti

 

* Allah, inkâr edenlere, Nuh’un karısı ile Lut’un karısını örnek gösterdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikâhları altında bulunuyorlardı. Derken onlara hainlik ettiler de kocaları, Allah’ın azabından hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara, “Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!” denildi.

(Tahrim suresi 10.ayet)

 

2 - Allah İki Sonraki Ayette Verdiği Misal ile Yaşanan İhaneti Kesinleştirdi

 

* Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan İmran kızı Meryem’i de örnek gösterdi. O itaat edenlerdendi.

(Tahrim suresi 12.ayet)

 

3 - Yasal Olmayan Çocuk Allah Tarafından Kınandı ve Gemiye Binemedi

 

* Nuh, Rabbine seslenip şöyle dedi: “Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vaadin elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.”

(Hûd suresi 45.ayet)

 

* Allah, “Ey Nuh! O, asla senin ailenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O hâlde, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben, sana cahillerden olmamanı öğütlerim” dedi.

(Hûd suresi 46.ayet)

 

4 - Tevrat Yalnızca Nuh’un Yasal ve İmanlı Oğullarının Gemiye Bindiğini Söyledi

 

* Nuh’un öyküsü şöyledir: Nuh doğru bir insandı. Çağdaşları arasında kusursuz biriydi. Tanrı yolunda yürüdü. Üç oğlu vardı: Sam, Ham, Yafet.

(Yaratılış 6:9-10)

 

* Nuh, oğulları Sam, Ham, Yafet, Nuh’un karısıyla üç gelini tam o gün gemiye bindiler.

(Yaratılış 7:13)

3 Nisan 2025 Perşembe

Göksel Hiyerarşi ve İsa Mesih'in Vahyi

Ben Tevrat, İncil ve Kur’an’a eksiksiz bir şekilde iman eden bir Müslüman olarak, yalnız Kur’an ve Kur’an sonrası İslam geleneğini esas alan arkadaşların, göksel hiyerarşi ve vahiy meselesini anlamadığını düşünüyorum. Eski vahiyler kabul edilmediği ve görmezden gelindiği takdirde Mesih’e gereken değer verilmemekte ve Allah’ın mesajı eksik bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu yüzden dinimizi düzgün bir şekilde anlamak istiyorsak, fikirlerimizi Allah’ın ayetleri ile temellendirmemiz en uygunu olacaktır. Bu çalışmada sizlere derlediğim ayetler aracılığıyla bu konuyu açıklamaya çalışacağım:

 

A - Göksel Hiyerarşi: Baba Tanrı > İsa Mesih > Melekler

 

* Size, ‘Gidiyorum, ama yanınıza döneceğim’ dediğimi işittiniz. Beni sevseydiniz, Baba’ya gideceğim için sevinirdiniz. Çünkü Baba benden üstündür.

(Yuhanna 14:28)

 

* Meleklerden ne denli üstün bir adı miras aldıysa, onlardan o denli üstün oldu. Çünkü Tanrı meleklerin herhangi birine, “Sen benim Oğlumsun, Bugün ben sana Baba oldum” Ya da, “Ben O’na Baba olacağım, O da bana Oğul olacak” demiş midir?

(İbraniler 1:4-5)

 

* Bunun için Tanrı onu pek çok yükseltti ve O'na her adın üstünde olan adı bağışladı. Öyle ki, İsa'nın adı anıldığında gökteki, yerdeki ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil, Baba Tanrının yüceltilmesi için İsa Mesih'in efendi olduğunu açıkça söylesin.

(Filipililer 2:9-11)

 

B - Kur’an’ın Değerli, Güçlü, İtibarlı, İtaat Edilen ve Güvenilir İfadeleriyle İsa Mesih’in Vahiy İletme Yetkisini Tasdiki

 

* Kuşkusuz o Kur’an, değerli bir elçinin sözüdür.

(Tekvir suresi 19.ayet)

 

* O elçi güçlüdür, Arş’ın sahibinin yanında çok itibarlıdır.

(Tekvir suresi 20.ayet)

 

* Orada ona itaat edilir, güvenilir.

(Tekvir suresi 21.ayet)

 

* Göğe çıkmış olan Mesih, Tanrı’nın sağındadır. Bütün melekler, yetkiler ve güçler O’na bağlı kılınmıştır.

(1.Petrus 3:22)

 

* Ben Yuhanna’dan, Asya İlindeki yedi kiliseye selam! Var olan, var olmuş ve gelecek olandan, O’nun tahtının önünde bulunan yedi ruhtan ve ölüler arasından ilk doğan, dünya krallarına egemen olan güvenilir tanık İsa Mesih’ten sizlere lütuf ve esenlik olsun. Yücelik ve güç sonsuzlara dek, bizi seven, kanıyla bizi günahlarımızdan özgür kılmış ve bizi bir krallık haline getirip Babası Tanrı’nın hizmetinde kâhinler yapmış olan Mesih’in olsun! Amin.

(Vahiy 1:4-6)

 

C - Vahiy Sürecinin Doğru Anlaşılması İçin Üç Denklem:

 

Günümüz hâkim geleneği ile inancını yorumlayan Müslümanların, İsa Mesih’in vahiy iletme yetkisini kabul etmekte zorluk çektiğini ve bunu şirk olarak yorumladığını görüyorum. Yazının bu paragrafını tamamen bu algıların yanlış olduğunu ve bir iftiradan öteye geçmeyeceğini açıklamak için ekledim. Allah nasıl ki bir melek aracılığıyla vahyini elçilerine iletebiliyorsa ve biz buna şirk diyemiyorsak, aynı sürecin ayetleri incelediğimiz zaman İsa Mesih’in aracılığıyla da yaşanabildiğini görebiliyoruz.


1 - Baba Tanrı > İsa Mesih > Melekler > Elçi

 

* İsa Mesih’in vahyidir. Tanrı yakın zamanda olması gereken olayları kullarına göstermesi için O’na bu vahyi verdi. O da gönderdiği meleği aracılığıyla bunu kulu Yuhanna’ya iletti.

(Vahiy 1:1)


* Ben İsa, kiliselerle ilgili bu tanıklığı sizlere iletsin diye meleğimi gönderdim. Davut’un kökü ve soyu Ben’im, parlak sabah yıldızı Ben’im. ‭

(Vahiy‬ ‭22‬:‭16‬)

 

2 - Baba Tanrı > İsa Mesih > Elçi

 

* Yere yıkıldım. Bir sesin bana, ‘Saul, Saul! Neden bana zulmediyorsun?’ dediğini işittim. ‘Ey Efendim, sen kimsin?’ diye sordum. Ses bana, ‘Ben senin zulmettiğin Nasıralı İsa’yım’ dedi.

(Elçilerin İşleri 22:7-8)

 

* O gece Rab Pavlus’a görünüp, “Cesur ol” dedi, “Yeruşalim’de benimle ilgili nasıl tanıklık ettinse, Roma’da da öyle tanıklık etmen gerekir.

(Elçilerin İşleri 23:11)

 

* Bir gece Rab bir görümde Pavlus’a, “Korkma” dedi, “Konuş, susma! Ben seninle birlikteyim; hiç kimse sana dokunmayacak, kötülük yapmayacak. Çünkü bu kentte benim halkım çoktur.

(Elçilerin İşleri 18:9-10)


3 - Baba Tanrı > Melekler > Elçi

 

* İki melek akşamleyin Sodom’a vardılar. Lut kentin kapısında oturuyordu. Onları görür görmez karşılamak için ayağa kalktı.

(Yaratılış 19:1)

 

* Şimdi size öğüdüm şu: Cesur olun! Gemi mahvolacak, ama aranızda hiçbir can kaybı olmayacak. Çünkü kendisine ait olduğum, kendisine kulluk ettiğim Tanrı’nın bir meleği bu gece yanıma gelip dedi ki, ‘Korkma Pavlus, Sezar’ın önüne çıkman gerekiyor. Dahası Tanrı, seninle birlikte yolculuk edenlerin hepsini sana bağışlamıştır.’

(Elçilerin İşleri 27:22-24)

 

* De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.”

(Bakara suresi 97.ayet)

30 Mart 2025 Pazar

İlahi İrade ve Tanrısal Hüküm

Özgür iradeyi, insanın dışsal bir etkiye maruz kalmadan bağımsız bir şekilde kararlar alabilmesi olarak tanımlayabileceğimizi düşünüyorum. Peki, yaptığımız tanımlamadan yola çıkarak İlahi kelamlarda yazan ifadelerin bu anlayışı kabul ettiğini söyleyebilir miyiz? Gerçekten kararlarımızı dışsal bir etkiye maruz kalmadan mı alıyoruz? Ya da başka bir tabirle içinde bulunduğumuz bu imtihan sürecinde bağımsız bir karar alma yetisine sahip miyiz?

 

Bu soruların cevaplarını vahiyden bağımsız bir şekilde vermek pek tabii mümkün. Fakat sizler bu çalışmada bir mümin bakış açısına ve vahiy odaklı bir yaklaşıma tanık olacaksınız. Ayrıca ayetlerin detaylı bir incelemenin sonucunda sizlere yalnızca iki seçeneği benimseme hakkını verdiğini göreceksiniz:

 

1 – İlahi Bir Kontrole Sahip Sınırlı Bir İradenin Varlığı

2 – İradenin Olmaması

 

Bu yazıdaki amacım sizlere yukarıdaki bir görüşü veya kişisel fikirlerimi dayatmak değil, ayetler ve bazı örnekler aracılığıyla kararı sizin vermenizi sağlamak olacak. İster istemez verdiğim örnekler ve yaptığım yorumlar yüzünden kişisel fikirlerimin açığa çıkacağını biliyorum. Fakat az önce de dediğim gibi kişisel fikirlerim yerine ayetlere odaklanmanızı tercih ederim. Öncelikle birkaç örnek ile başlayacak ve daha sonra ise sizleri ayetler ile baş başa bırakacağım:

 

1 - Adem’in Yasaklı Meyveyi Yemesi

 

Adem’in yediği yasaklı meyve konumuz için büyük bir önem teşkil etmekte. Çünkü yaşanan bu hadise bizleri, dünyadaki sorumluluk bilincinin ve bu bilincin sonucunda ortaya çıkan imtihan sisteminin başlangıcına götürmekte. İşlenen ilk günah, çiğnenen ilk yasak veya uyulmayan ilk kural bizlerin yaşamasına sebep oldu. İnsanın nefs ile olan mücadelesi ve şeytan ile olan savaşı da tam da o an başladı. Günümüzde yaşanan bütün bu zorlu sürece sebep olan şey, o cennet olarak bildiğimiz Aden bahçesinden kovuluştu.

 

* Allah buyurdu ki: “Birbirinize düşman olarak cennetten inin. Artık yeryüzüne yerleşecek ve belli bir süreye kadar oranın nimetlerinden faydalanacaksınız.”: “Orada yaşayacak, orada ölecek ve kıyamet günü yeniden oradan diriltilip çıkarılacaksınız.”

(Araf suresi 24 ve 25.ayetler)

 

Peki, bu işlenen günah yaşanmayabilir miydi? Adem ile Havva şeytanın oyununa gelmeden temiz ve günahsız bir hayatı tercih edebilir miydi? Ya da başka bir tabirle Allah’ın zihnindeki plan yarattığı iki insan ile mi sınırlıydı?

 

Kişisel fikrim bu günahtan kaçmanın imkânsız olduğu yönünde. Allah’ın onlar için imtihanı başlatması, günah fikrini onların akıllarına sokması ve ayartıcının onları hedef almasına izin vermesi bile aslında bu sürecin devamını ve yaşanması gereken olayların ne olduğunu bizlere açıklıyor

 

2 – Nuh’un Gemiyi İnşa etmesi

 

Allah, yeryüzünün kötülük ve iğrençlik ile dolduğunu görmüş ve bundan tiksinmişti. İnsanlar yaptıkları zorbalığın ve işledikleri günahların cezasını sert bir şekilde ödemeliydi. Bu yüzden Nuh ile bir anlaşma yapıldı. Kendisi bir gemi inşa edecekti ve bir avuç insan o tufan cezasından kurtulacaktı.

 

* Nuh'un öyküsü şöyledir: Nuh doğru bir insandı. Çağdaşları arasında kusursuz biriydi. Tanrı yolunda yürüdü. Üç oğlu vardı: Sam, Ham, Yafet. Tanrı'nın gözünde yeryüzü bozulmuş, zorbalıkla dolmuştu. Tanrı yeryüzüne baktı ve her şeyin ne denli bozulduğunu gördü. Çünkü insanlar yoldan çıkmıştı. Tanrı Nuh'a, “İnsanlığa son vereceğim” dedi, “Çünkü onlar yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu. Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim.

(Yaratılış 6:9-13)

 

Kurtuluş ve yok oluş temelli İlahi bir plandan bahsediyoruz. Ayrıca Allah’ın bu planın gerçekleşmesi için görevlendirdiği Nuh peygamberin bilgisine de sahibiz. Peki, sizce Nuh bu kutsal planı reddetme hakkına sahip miydi? Allah’ın önceden açıklamış olduğu cezalandırma yönteminin değişmesine sebep olabilir miydi? Gemi yapmayı kabul etmeyerek kurtulma hakkına sahip bir avuç insanın hakkına girmesine izin verilir miydi? Ya da Allah, çağdaşları arasında kusursuz olarak bahsettiği bu insanın günah işleyerek kâfirler ile aynı sona mahkûm edilmesine izin verir miydi?

 

Benim bu sorulara cevabım yine hayır olacak. Çünkü Allah’ın geçmişte belirlemiş olduğu planı müdafaa edeceğine ve kusursuz bir şekilde gerçekleştireceğine inanıyorum

 

3 – Musa’nın İsrailoğullarını Kurtarması

 

İsrailoğulları Mısırlılar tarafından köleleştirilmiş ve zorlu bir hayatı yaşamak zorunda bırakılmışlardı. Fakat Tanrı, halkını bu esaretten kurtaracak ve firavun ile destekçilerini hezeyana uğratacaktı. Bir kurtuluş vaadi verecek ve kulu Musa aracılığıyla bu planını gerçekleştirecekti.

 

* RAB, “Halkımın Mısır'da çektiği sıkıntıyı yakından gördüm” dedi, “Angaryacılar yüzünden ettikleri feryadı duydum. Acılarını biliyorum. Bu yüzden onları Mısırlıların elinden kurtarmak için geldim. O ülkeden çıkarıp geniş ve verimli topraklara, süt ve bal akan ülkeye, Kenan, Hitit, Amor, Periz, Hiv ve Yevus topraklarına götüreceğim. İsrailliler‘in feryadı bana erişti. Mısırlıların onlara yapmakta olduğu baskıyı görüyorum. Şimdi gel, halkım İsrail'i Mısır'dan çıkarmak için seni firavuna göndereyim.”

(Mısırdan Çıkış 3:7-10)

 

* Mûsâ’nın annesine, “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız” diye ilham ettik. Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. Şüphesiz Firavun, (veziri) Hâmân ve onların askerleri hata yapıyorlardı.

(Kasas suresi 7 ve 8.ayetler)

 

Vaat verilmiş ve plan hazırlanmıştı. Musa, Allah’ın emri ile bu plana hizmet etmek için görevlendirilmiş ve destek bulacağına dair de bir söz almıştı. Peki, sizce Musa verilen bu vaade rağmen inkâr etmeyi ve Allah’ın planına uymamayı tercih edebilir miydi? Allah Musa üzerinden yapmış olduğu bu planın değişime uğramasına izin verir miydi? Ya da başka bir tabirle Allah, kurtuluş önderi olarak gördüğü bu kulunun firavun ve destekçileri gibi kötü bir sona mahkûm edilmesine izin verir miydi?

 

Benim bu sorulara cevabım önceki sorularda da olduğu gibi yine hayır olacak. Çünkü verilen ilahi vaadin önünde herhangi bir kul iradesinin engel oluşturmasına izin verilmeyeceğini düşünüyorum.

 

4 – Yahya’nın Hikmet Sahibi Olması

 

Yahya, daha annesinin karnındayken Kutsal ruh ile dolmuş ve daha çocukken bir hikmet ile ödüllendirilmişti. Kendisi, doğru ile yanlışı ayırt etme gücüne sahip değerli bir kuldu. Çünkü Allah, ona çok önemli ve kutsal bir görev vermek istiyordu: Kutsal yazılardaki bir vaadi gerçekleştirmek ve gelecek olan Mesihi müjdelemek.

 

* “Ey Yahya! Kitaba var gücünle sarıl!” dedik ve ona henüz çocukken hikmeti verdik.

(Meryem suresi 12.ayet)

 

* Melek, “Korkma, Zekeriya” dedi, “Duan kabul edildi. Karın Elizabeth sana bir oğul doğuracak, adını Yahya koyacaksın. Sevinip coşacaksın. Birçokları da onun doğumuna sevinecek. O, Rab'bin gözünde büyük olacak. Hiç şarap ve içki içmeyecek; daha annesinin rahmindeyken Kutsal Ruhla dolacak. İsrailoğulları'ndan birçoğunu, Tanrıları Rab'be döndürecek. Babaların yüreklerini çocuklarına döndürmek, söz dinlemeyenleri doğru kişilerin anlayışına yöneltmek ve Rab için hazırlanmış bir halk yetiştirmek üzere, İlyas'ın ruhu ve gücüyle Rab'bin önünden gidecektir.”

(Luka 1:13-17)

 

Vaatler Allah tarafından çok eskiden verilmiş ve kutsal plan hazırlanmıştı. Yahya özel bir göreve sahip değerli bir elçiydi. Peki, sizce Yahya söylenen bunca söze ve verilen vaatlere rağmen inkâr yolunu seçebilir miydi? Allah’ın söylemiş olduğu bu sözler ve vermiş olduğu vaatler değerini kaybedebilir miydi? Ya da bu hikmet firavuna verilmiş olsaydı, bütün hayatını sapkınlık yaparak geçirebilir miydi?

 

Benim bu sorulara cevabım yine hayır olacak. Çünkü hazırlanan İlahi planın, eksiksiz ve kusursuz bir şekilde geçmişte de anlatıldığı şekliyle devam edeceğine inanıyorum. Ayrıca Allah’ın burada örnek verdiği bir şahıs üzerinden, yaratmış olduğu bazı insanları kayırabildiği yorumunu da yapabiliyorum. Aslında tam da bu olay ile uyumlu İncil’de çok güzel bir bölüm var:

 

* Çocuklar henüz doğmamış, iyi ya da kötü bir şey yapmamışken, Tanrı Rebeka'ya, “Büyüğü küçüğüne kulluk edecek” dedi. Öyle ki, Tanrı'nın seçim yapmaktaki amacı yapılan işlere değil, kendi çağrısına dayanarak sürsün. Yazılmış olduğu gibi, “Yakup'u sevdim, Esav'dan ise nefret ettim.” Öyleyse ne diyelim? Tanrı adaletsizlik mi ediyor? Kesinlikle hayır! Çünkü Musa'ya şöyle diyor: “Merhamet ettiğime merhamet edeceğim, Acıdığıma acıyacağım.” Demek ki bu, insanın isteğine ya da çabasına değil, Tanrı'nın merhametine bağlıdır. Tanrı Kutsal Yazıda firavuna şöyle diyor: “Gücümü senin aracılığınla göstermek ve adımı bütün dünyada duyurmak için Seni yükselttim.” Demek ki Tanrı dilediğine merhamet eder, dilediğinin yüreğini nasırlaştırır. Şimdi bana, “Öyleyse Tanrı insanı neden hâlâ suçlu buluyor? O'nun isteğine kim karşı durabilir?” diyeceksin. Ama ey insan, sen kimsin ki Tanrı'ya karşılık veriyorsun? “Kendisine biçim verilen, biçim verene, ‘Beni niçin böyle yaptın’ der mi?”

(Romalılar 9:11-20)

 

5 – Tevrat’taki Ayetler ile Anlatıma Destek

 

* Henüz döl yatağındayken gözlerin gördü beni; Bana ayrılan günlerin hiçbiri gelmeden, hepsi senin kitabına yazılmıştı.

(Mezmurlar 139:16)

 

* Kişi yüreğinde gideceği yolu tasarlar, Ama adımlarını RAB yönlendirir.

(Süleyman’ın Özdeyişleri 16:9)

 

* İnsan yüreğinde çok şey tasarlar, Ama gerçekleşen, RAB’bin amacıdır.

(Süleyman’ın Özdeyişleri 19:21)

 

* RAB bana şöyle seslendi: “Ana rahminde sana biçim vermeden önce tanıdım seni. Doğmadan önce seni ayırdım, Uluslara peygamber atadım.”

(Yeremya 1:4-5)

 

6 – İncil’deki Ayetler ile Anlatıma Destek

 

* Beni gönderen Baba bir kimseyi bana çekmedikçe, o kimse bana gelemez. Bana geleni de son günde dirilteceğim.

(Yuhanna 6:44)

 

* Tanrı önceden belirlediği kişileri çağırdı, çağırdıklarını akladı ve akladıklarını yüceltti.

(Romalılar 8:30)

 

* Aynı şekilde, şimdiki dönemde de Tanrı'nın lütfuyla seçilmiş küçük bir topluluk vardır. Eğer bu, lütufla olmuşsa, iyi işlerle olmamış demektir. Yoksa lütuf artık lütuf olmaktan çıkar!

(Romalılar 11:5-6)

 

* Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirledi.

(Efesliler 1:5)

 

* İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır.

(Efesliler 2:8)

 

* Tanrı bizi yaptıklarımıza göre değil, kendi amacına ve lütfuna göre kurtarıp kutsal bir yaşama çağırdı. Bu lütuf bize zamanın başlangıcından önce Mesih İsa’da bağışlanmış, şimdi de O’nun gelişiyle açığa çıkarılmıştır.

(2.Timoteos 1:9-10)

 

* Yeryüzünde yaşayan ve dünya kurulalı beri adları yaşam kitabına yazılmamış olanlar canavarı görünce şaşacaklar.

(Vahiy 17:8)

 

* Adı yaşam kitabına yazılmamış olanlar ateş gölüne atıldı.

(Vahiy 20:15)

 

7 – Kur’an’daki Ayetler ile Anlatıma Destek

 

* Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse, sanki göğe yükseliyormuş gibi, göğsünü dar ve sıkıntılı yapar. Allah, inanmayanları işte böyle pislik içinde bırakır.

(Enam suresi 125.ayet)

 

* Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır.

(Hud suresi 6.ayet)

 

* Eğer dileseydik, herkese hidayetini verirdik. Fakat benim, “Andolsun, cehennemi hem cinlerden hem de insanlardan dolduracağım” sözüm gerçekleşecektir.

(Secde suresi 13.ayet)

 

* Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir.

(Fatır suresi 8.ayet)

 

* Müslüman olmalarını bir lütufta bulunmuş gibi sana hatırlatıyorlar. De ki: “Müslüman olmanızı bir lütuf gibi bana hatırlatıp durmayın. Tam tersine eğer doğru kimselerseniz sizi imana erdirmesinden dolayı Allah size lütufta bulunmuş oluyor.”

(Hucurat suresi 17.ayet)

 

* Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır.

(Hadid suresi 22.ayet)

 

* Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Kuşkusuz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

(İnsan suresi 30.ayet)

29 Mart 2025 Cumartesi

İsa Mesih'in İkinci Gelişi

İsa Mesih’in ikinci gelişi inancımızda çok önemli bir yer edinmektedir. Onun gelişiyle birlikte dünya ulusları gerçeğe tanıklık edeceklerdir. Bunun sayesinde de inancımızın doğru olduğu herkes tarafından bilinecektir. Fakat bazı dini grupların Kur’an üzerinden bu inancın net olarak çıkmadığına yönelik iddialarda bulunduğunu da ister istemez görebiliyoruz. Bu yüzden bu çalışmada, ayetler üzerinden Kur’an ve İncil metninin birbirlerini nasıl tamamladığını göstermeye çalışacağım.

 

1 - İsa Mesih’in Sesi İşitilecek

 

* Çağırıcının yakın bir yerden sesleneceği gün, kulak ver.

(Kaf suresi 41.ayet)

 

* O gün insanlar hakka çağıran o korkunç sesi işiteceklerdir. İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür.

(Kaf suresi 42.ayet)

 

* Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir.

(Kaf suresi 43.ayet)

 

* O gün yer, onların üzerinden süratle yarılıp açılır. Bu, (hesap için) bir toplamadır, bize göre kolaydır.

(Kaf suresi 44.ayet)

 

* “Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir. Size doğrusunu söyleyeyim, ölülerin Tanrı Oğlu’nun sesini işitecekleri ve işitenlerin yaşayacakları saat geliyor, geldi bile. Çünkü Baba, kendisinde yaşam olduğu gibi, Oğul’a da kendisinde yaşam olma özelliğini verdi. O’na yargılama yetkisini de verdi. Çünkü O İnsanoğlu’dur. Buna şaşmayın. Mezarda olanların hepsinin O’nun sesini işitecekleri saat geliyor. Ve onlar mezarlarından çıkacaklar. İyilik yapmış olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar yargılanmak üzere dirilecekler.”

(Yuhanna 5:24-29)

 

2 - İsa Mesih Bulutların Üzerinden Melekleriyle Gelecek

 

* O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.

(Furkan suresi 25.ayet)

 

* O gün gerçek hükümranlık Rahman’ındır ve kâfirlere zorlu bir gün olacaktır.

(Furkan suresi 26.ayet)

 

* O zaman İnsanoğlu’nun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, İnsanoğlu’nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler. Kendisi güçlü bir borazan sesiyle meleklerini gönderecek. Melekler O’nun seçtiklerini göğün bir ucundan öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacaklar.

(Matta 24:30-31)

 

* İsa, “Söylediğin gibidir” karşılığını verdi. “Üstelik size şunu söyleyeyim, bundan sonra İnsanoğlu’nun, Kudretli Olan’ın sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz.”

(Matta 26:64)

 

* O zaman İnsanoğlu’nun bulut içinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler.

(Luka 21:27)

 

3 - İsa Mesih Kıyamet İçin Bir Bilgidir

 

* Şüphesiz o Kıyametin bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin, bana uyun, bu doğru bir yoldur.

(Zuhruf suresi 61.ayet)


4 - İsa Mesih'e Son Gün İman Edilecek


Kitap ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona (İsa’ya) iman edecek olmasın. Kıyamet günü, o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır.

(Nisa suresi 159.ayet)

28 Mart 2025 Cuma

Günümüz Siyaseti ve İsrail

Kutsal kitaplara uygun ve ayetler ile desteklenmiş siyasi bir yaklaşım. Devletlere olan bakış açımızı maddeler halinde açıkladığım kısa bir yazı. Yaşanan siyasi gelişmelerin içinde Hakikatin yanında nasıl durabileceğimize yönelik bir açıklama da diyebiliriz belki

 

A - Benimsediğimiz Görüşün Temelleri

 

1 - Devlet liderleri Tanrı tarafından başa geçirilir ve indirilir

️ Daniel 2:21

️ Romalılar 13:1

️ Al-i İmran suresi 26.ayet

2 - Devletlerin açtığı savaşlar Tanrı tarafından başlatılır ve sonlandırılır

️ Hezekiel 38:16

️ Yeşaya 10:5-15

️ Özdeyişler 21:1

3 - Devletlerin sınırları Tanrı tarafından çoğaltılır ve azaltılır

️ Elçilerin İşleri 17:26

️ Eyüp 12:23

 

B - Yanlış Anlaşılmalara Karşı Uyarılar

 

4 - Bir devlete savaş açtıranın Tanrı olması, savaş esnasında sivil halka zulmetme politikasını başlatanın da Tanrı olduğu anlamına gelmez. Yöneticilerin aldığı her karar Tanrıdan değildir

️ Elçilerin İşleri 7:34

5 - Yöneticilerin Tanrı tarafından başa geçirilmesi, onların Tanrı tarafından sevildiği anlamına gelmez. Firavun bunun için güzel bir örnektir

️ Romalılar 9:17

6 - İsrail devletinin masum halka yaptığı zulümler Tanrı tarafından desteklenmemektedir. Aksine bu yaşananlar, Tanrı’nın Eski Ahitte bahsedilen İsrail halkına olan kötü ve aşağılayıcı ifadelerinin tekrardan günümüz için gerçekleşmesidir

️ Hezekiel 5:5-8

️ Yeremya 3:19-22

️ Hoşea 4:1-3

 

C - Allah’ın İsrail Devleti Üzerindeki İradesi

 

7 - İkinci Dünya Savaşı sürecinde oluşan Anti-Semitist ortam ve ardından 1948 yılında Yahudilerin kutsal topraklara geri dönmesi, Tanrı’nın İsrail’e verdiği vaadin gerçekleşmeye başladığının açık bir göstergesidir. Tıpkı Babil sürgünü sonrasında olduğu gibi günümüz Yahudilerinin topraklarına geri dönme süreci, Tanrı’nın planının bir parçasıdır. Bu gelişmeler, aynı zamanda ahir zaman olaylarının yaklaştığını gösteren önemli bir işarettir

️ Amos 9:14-15

️ Yeremya 29:11-14

️ Hezekiel 37:21-22

️ Yeşaya 43:5-6

️ Yasanın Tekrarı 30:3

8 - 1948 Arap İsrail, Altı gün ve Yom Kippur savaşları, İsrail devletinin vaadedilmiş bir devlet olduğunun ve Tanrı’nın desteği ile kurulduğunun kanıtıdır. Çünkü Tanrı, İsrailoğulları üzerinden yapmış olduğu planı gerçekleştirmekte kararlıdır. Bu yüzden Tanrı, Yahudilerin geçmişte yok olmalarına izin vermediği gibi günümüzde de takınmış olduğu bu tavrı devam ettirmektedir ve bizlerin bölgedeki bu planın işleyişine tanıklık etmesine olanak sağlamaktadır

️ Nehemya 9:31

️ 2.Krallar 13:23

️ Levililer 26:40-44

9 - Bu İlahi plan İsrail halkı için değil, İsrail halkına rağmen gerçekleşecektir. Son günlerde yaşanacak olan arındırılma, cezalandırılma ve ödüllendirilme sürecinde, Tanrı’nın adaletinin ve merhametinin mükemmel birlikteliğine tanıklık edeceğiz

️ Hezekiel 36:32

️ Zekeriya 13:8-9

 

D - İsrail’den Bağımsız Örnekler

 

10 - Roma imparatorluğunun Konstantin dönemi ve sonrasında Hristiyan olması, yanlış bir anlayış üzerine olmalarına rağmen Tanrı’nın iradesi ile olmuştur

11 - Peygamberin vefatından sonraki dönemde İslam devletlerinde yaşanan siyasi gelişmeler Tanrı’nın kader planının birer parçasıdır

12 - Versay antlaşması ile sonuçlanan 13 Amerikan kolonisinin 4 Temmuz 1776 yılında yayımladığı bağımsızlık bildirgesi, Tanrı’nın da takdiriyle dünya tarihinde adı daha çok kötülük ile anılacak olan önemli bir figürün doğmasını sağlamıştır

 

E - Yapılması Gerekenler

 

13 - Bir imanlının, Fransız devrimi sonrası ortaya çıkan sahte değerler ile hiçbir ilgisi olmamalıdır

️ Romalılar 10:12

️ Elçilerin İşleri 10:34-35

️ Vahiy 7:9

️ Hucurat suresi 13.ayet

14 - Dünya halklarının Armageddona giden süreçte devletlerin pis politikaları ile kafa yormak yerine, siyasetten uzak bir yaşantıyla Kutsal Yazılardaki zafer vaadini umut ederek beklemesi gerekmektedir

️ Matta 24:13

️ Vahiy 21:7-8

️ Luka 21:28

15 - Bizlerin görevi savaşta savunma rolü hariç aktif bir rol almamak, mazlum halka yardım için zalimlere ise kötü yoldan dönmeleri için dua etmek ve devlete isyan etmeden yönetime bağlı bir şekilde yaşayarak bu şeytani düzenin İsa Mesih’in gelişiyle sonlanacağına inanmaktır

️ Matta 5:44

️ Romalılar 12:18

️ Romalılar 13:1

️ 1.Petrus 2:18-20

️ Hac suresi 39.ayet

️ Mümtehine suresi 8.ayet

17 Aralık 2024 Salı

İnanç Hakkında Sorular

Barış ve esenlik üzerinize olsun arkadaşlar. Bu yazımda Tevrat ve İncilin değiştirildiğine inanan Müslümanlara olan sorularımı derledim. Umarım bu sorular üzerine düşünür ve az da olsa kafa yorarsınız.

 

A - Kur'an Ayetlerinden Bağımsız Sorular


1 - Eğer sıralama mantığı ile düşünecek olursak, ilk iki kitap dururken son kitaba tek başına iman etmek bir vahiyle yönlendirme olmadığı takdirde mantıksızdır. Bizlere karşı sunulan Kur'an'dan bir delil isteği ilk aşamada bu yönden geçersizdir. Delil getirmesi gereken asıl kişiler başta anlattığım yöntemi uygulamak isteyenlerdir. Peki, sizin metin tahrifatına yönelik bir deliliniz var mı?


2 - Muhammed peygamber, Kur’an’ın gerçekten o dönem temelsiz, hiçbir dayanağı olmayan ve tek başına tutunma iddiası olan bir kitap olduğunu mu düşünüyordu? Yalnızca orijinal metinleri doğrulayarak mı Ehli kitabı kendi tarafına çekmeye çalıştı? Hayber Yahudilerine göndermiş olduğu mektupta, onları orijinal metin üzerinden mi yoksa ellerindeki metin üzerinden mi etkilemeye çalışmıştı?


3 - Kuşaklar boyunca özenle aktarılmış kutsal yasanın, Allah tarafından değiştirilmesine izin verildiği inancı sizlere mantıklı geliyor mu? Eğer eski kutsal kitaplar değişti ise bizler kendi sözlerini keyfi olarak korumayı tercih etmemiş bir Tanrıya nasıl güvenebiliriz ve sınav olacağımız bu kutsal yasanın doğruluğundan nasıl emin olabiliriz?


4 - Yahudiler Tevrat’ı değiştirdiyse neden kendilerini aşağılayan ve kötüleyen ayetleri kaldırmamışlardır?


5 - Tevrat ve incilin metinsel bir değişime uğradığını ve Kur’an ile bu gerçeğin ortaya çıktığını iddia ediyorsunuz. Peki, Tanrı bu bilgiyi bizlere vermek için neden 600 yıl beklemiştir?


6 - Kur’an’da geçen Yahudi ve Hristiyanlara yönelik eleştirilerin Tevrat ve İncil metni ile alakasının olmadığını anlayabiliyor musunuz? Tıpkı günümüz Müslümanlarının İslam dinini ve Kur’an’ı temsil etmediği gibi Yahudi ve Hristiyanların da Allah’ın geçmiş dönem vahiylerini temsil etmediğini anlamak sizler için zor mu?


7 - Değiştirilmiş bir kitabın orijinaline iman etmek inancımıza ne gibi bir yarar sağlıyor? Allah bu kitaplara iman edilmesi gerektiğini neden bu kadar fazla kez vurguluyor? Toplumda çok daha büyük problemler varken, Kur’an’da kitaplara iman ilkesine verilen değer neden bu kadar fazla yer kaplıyor? 


8 - Matta, Markos, Luka, Yuhanna ve Pavlus gibi isimlerin incili yazarken yalnızca kendi çabalarıyla değil de Kutsal Ruhun desteği ve Allah’ın yönlendirmesiyle yazdıklarını biliyor musunuz?


B - Kur'an Ayetleri Bağlamında Sorular


1 - Rabbinin kelimesi doğruluk ve adalet bakımından tamdır. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. 

(Enam suresi 115.ayet)  


Son vahiy Kur’an Allah’ın kelimesi de Tevrat ve İncil başkasının kelimesi mi? Allah neden yalnızca Kur’an’ı kapsayan bir ifade kullanmak yerine bu tarz bir ifade kullanmıştır? 


2 - Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır.

 (Maide suresi 44.ayet)  


Allah size göre değiştirilmiş bir kitabı anlatırken neden övgü ifadesini geniş zaman ile kullanıyor?


3 - De ki: “Ey Ehl-i kitap! Tevrat’ın, İncil’in ve son olarak Rabbinizden size indirilmiş olan Kur’an’ın hükümlerini tam olarak uygulayıncaya kadar din adına herhangi bir sağlam esasa dayanmış olmazsınız.”  

(Maide suresi 68.ayet) 


Yüce Allah sizlerin aksine, göndermiş olduğu eski vahiylerinin önemini bu ayette de bizlere anlatıyor. Rabbimiz, Ehl-i kitaba korumuş olduğum tek kitap Kur’an’a gelin çağrısında bulunmak yerine, ne hikmetse sağlam bir esasa dayanmak için Kuran ve yanında eski kitaplar da dahil olmak üzere bu kitaplarda yazan bütün hükümleri tam olarak uygulayın emrini veriyor. Bunu görmüyor musunuz?


4 - Onlar, Allah’ın hükümlerini içeren Tevrat’a sahip oldukları halde, nasıl senden hüküm vermeni isterler ve ondan sonra da senin verdiğin hükümlerden yüz çevirirler? Onlar inanmış kimseler değildir. 

(Maide suresi 43.ayet)  


Allah, Yahudileri ellerinde bulunan yanlış ve değiştirilmiş olan Tevrat’a mı yoksa içinde hakikat ve doğru hükümlerin bulunduğu Tevrat’a mı yönlendiriyor?


5 - Onlardan, bilgide derin olanlar, inanlı bulunanlar, hem sana, hem de senden önce gelmiş olana, inanmaktadırlar, namazların kılarlar, zekâtların verirler, hem Allaha, hem de son güne iman ederler, biz onlara büyük sevap vereceğiz. 

(Nisa suresi 162.ayet)  


Ayetler sürekli bir tasdik mesajı verirken, neden siz orijinal metin arama çabasına giriyorsunuz? Allah sürekli birleştirici bir mesaj verirken, siz neden bölmek istiyorsunuz? Peygamber kendi çevresindeki insanlara sürekli toplu bir iman daveti yaparken, siz neden İlahi vahiyleri yarıştırmaya çalışıyorsunuz? 


6 - Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Yakupoğulları’na indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.” 

(Bakara suresi 136.ayet)  


Sizlerin dediği gibi tek değiştirilmeyen kitap Kur’an ise neden Allah son kitabının kusursuzluğunu öne çıkarmak ve Ehli kitabın elindeki yanlış kitapları aşağılamak yerine, bu kitaplar arasında ayrım yapmayın gibi keskin bir emir veriyor?


7 - Tevrat indirilmeden önce, İsrail (Yakup)in kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer doğrulardan iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun”. 

(Âl-i İmran suresi 93.ayet)  


Allah kendi sözünü hahamlar tarafından değiştirilen Tevrat ile mi kanıtlamaya çalışıyor? Yoksa Allah, Tevrat’ın içinde yazanların hakikat olduğunu bildiği için Yahudileri Tevrat’a mı yönlendiriyor?


8 - Hani melekler demişti ki: “Meryem! Şüphesiz Allah sana, kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor. Onun ismi, Meryem oğlu İsa Mesih’tir. O dünyada da ahirette de şerefli, itibarlı ve Allah’a yakın kullardan olacaktır.” 

(Al-i İmran suresi 45.ayet)  


Tevrat ve incilin içindeki bilgileri kabul etmeden, yalnızca Kur’an üzerinden ilerleyerek bu vb. ayetlerde geçen Mesihlik ifadesini nasıl yorumluyorsunuz? Size göre Mesih nedir? Mesih’in yetkileri nelerdir? Eski kitapların bizlere bu soruların cevaplarını detaylı bir şekilde vermesine rağmen sizin vahye dayanan bütün geleneği reddedip yalnızca kelime anlamları üzerinden çıkarım yapmaya çalışmanız veya yalnızca Kur’an sonrası sınırlı bilgiyi kullanma ısrarınız ne kadar mantıklı? 


9 - Doğrusu Allah katında İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir; onu topraktan yarattı, sonra ona "ol!" dedi, o da oluverdi. 

(Al-i İmran suresi 59. Ayet) 


Bizler Adem ile İsa’nın babasız doğumlarının yanı sıra Adem’in ağaç ile işlediği tek bir günah ile insanlığı günaha mahkum ettiğini ve İsa’nın ağaçtaki (Çarmıh) ölümüyle bütün insanlara kurtuluş getirdiğine inanıyoruz (1.Korintliler 15/21). Tevrat ve İncil bilgisi ile kavradığımız şu muhteşem benzerliği yalnızca babasız doğum gibi sığ bir yorum ile anlamak sizce de mantıksız değil mi? 


10 - O zaman melekler demişlerdi ki: “Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor. Adı, Meryem oğlu Mesih İsa’dır; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır.”  

(Al-i İmran suresi 45. Ayet)  


İsa Mesih’in, Allah’ın kelimesi olduğunu bildiğimiz için gündelik hayatında ilahi vahyi kusursuz bir şekilde yaşadığına ve günahsız yaşantısıyla her anında bizler için bir örneklik teşkil ettiğine yani yaşayan vahiy olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden sizlerden gelen, İncil’de neden İsa’nın hayatı anlatılıyor gibi sorularınızın mantıksız olduğunu düşünüyoruz. Bunu siz de anlayabiliyor musunuz?


11 - “Ey Yahya! Kitaba var gücünle sarıl!” dedik ve ona henüz çocukken hikmeti verdik. 

(Meryem suresi 12.ayet)  


Tevrat ne zaman değiştirildi? Yahya peygamber İsa Mesih ile aynı dönemde yaşamıştır. Peki, sizce kendisi değiştirilmiş bir kitaba mı sarılmıştır?


12 - Sana da Kitap'tan, onların ellerindeki kitapları doğrulayıcı ve onu denetleyip güvenirliğini sağlayıcı kitabı hak olarak indirdik. O halde, onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet; Hak’tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma! Sizden her biri için bir yol ve bir yöntem, bir hukuk belirledik. Allah dileseydi, sizi elbette tek bir ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye, öyle yapmamıştır. O halde hayırda yarışınız. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir. 

(Maide suresi 48.ayet)


Kur’an sizlere göre “Beyne yedeyhi” yani “ellerinin arasındakini” doğrulayıcı ifadesiyle ne anlatmak istemiştir? Allah bu ayete, “sizin yazdıklarınız hariç” gibi bir ifadeyi neden ekleme ihtiyacı hissetmemiştir?   


13 - Yanınızdakini doğrulayıcı olarak indirdiğime iman edin! Sakın onu inkâr edenlerin öncüsü olmayın! Ayetlerimi az bir değer karşılığında satmayın! Yalnız bana karşı takvalı olun! 

(Bakara suresi 41.ayet)


Allah sizce de bu ayette Ehli kitabı ikna etmek amacıyla tasdik meselesini bir silah olarak kullanmıyor mu? İndirilen Kur’an’ın “me’akum” ifadesiyle “yanlarında bulunanı” doğrulaması sizler için ne anlama geliyor? 


C - Geçmişte Yaşamış Önemli Şahsiyetlerin Bu Konu Hakkındaki Görüşleri

 

a. İbn Haldun (Ölümü: H. 808/M. 1406)

İbn Haldun, tahrif ve tebdilin Tevrat’ın metninde değil, tevilinde olduğu görüşündedir. O, “İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarındadır” ayetini temel alarak, içinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat’ın lafızlarının değişmediğini ileri sürmektedir. Ona göre, Tevrat’ın tahrifi ve tebdili hususunda Kur’an’da vaki olan ayetlerin mânâsı, tevilde tahrif ve tebdildir. Bununla birlikte, gaflet ve diğer sebepler dolayısıyla Tevrat’ın bazı kelimelerinde tebdil meydana gelmiştir. Özellikle, devletin yıkıldığı ve Yahudilerin dört bir yana dağıldığı dönemlerde bu mümkün olmuştur. Ancak, onların ulemasından ve ahbârından kasıtlı bir tahrif ve tebdil vaki olmamıştır

 

b. Makrizî (Ölümü: H. 845/M. 1442)

Tevilde tahrif grubuna dâhil olan başka bir Müslüman tarihçi, Makrizi’dir. Makrizî’nin görüşleri daha farklıdır. O, Kur’an’da bahsedilen tahrifin Tevrat’la değil, onun tefsiri olan Mişna ile ilgili olduğunu ileri sürmüştür.


c. Fahreddin Er-Razi (Ölümü: H. 606/M. 1210)

“Kelamcılara göre Tevrat ve İncil’in tahrif edilmesi imkansızdır çünkü bu iki kitap tevatür derecesine ulaşmıştır. Bu kitapların gizlenmesi ancak ayetlerin hakiki anlamlarının batıl teviller yoluyla bozulmasıyla mümkündür.” (Mefatihul Gayb, Bakara 174.ayet tefsiri) 


d. İmam Buhari (Ölümü: H. 256/M. 869)

“Hiç kimse Allah’ın kitaplarından birini silip yok edemez fakat onu tahrif edebilir yani hakiki anlamının dışında tevil edebilir.” (Kitabut Tevhid, Nisa suresi 46.ayet tefsiri)

16 Aralık 2024 Pazartesi

Eylemsiz İman Olur mu?

Öncelikle barış ve esenlik üzerinize olsun arkadaşlar. Bugün sizlere iman ve eylem arasındaki ilişkiyi anlatmak istiyorum. Size üç kitap içindeki ayetler ışığında bu konuyu kısa bir şekilde açıklamaya çalışacağım.

 

Kurtuluş için yalnızca Tanrıya inanmanız yeterli değildir. Aynı zamanda inandığınız varlığa saygı duymanız ve teslim olmanız da gerekmektedir. Saygıyı ve teslimiyeti kanıtlamanızın da tek bir yolu vardır. O da yalnızca Tanrının sizlere vermiş olduğu sorumlulukları yerine getirmeniz ile yani imanınızı eyleme dökmeniz ile mümkündür. Belki yazının bu kısmını okuduğunuzda, zaten herkes bunu savunmuyor mu demişsinizdir kendi içinizden. Fakat maalesef ki kendine imanlı diyen çoğu kimse, imanını yalnızca dil ile sınırlı tutuyor ve imanın, yanında getirmiş olduğu yukarıda belirttiğim bazı kuralları arka plana atıyor. Bunun sonucunda da Tanrının umursanmadığı ve bu dünya hayatının Tanrılaştırıldığı bir senaryo ile karşı karşıya kalıyoruz.

 

Aslında buraya kadar anlattıklarımı bir ayete dayandırmadan, sadece kendi mantığımı kullanarak anlattım. Fakat tabii ki ben bu söylediklerimi kendi kafamdan uydurmuyorum. Söylediğim her şey, üç büyük kutsal kitaplarda yazan ve doğru olduğuna inandığım ayetlerde geçiyor. Mesela sizlere bu konuda bulduğum ayetleri gösterebilirim:

---------------------------------------------------------------------------

Cuma suresi 5.ayet – Casiye suresi 18.ayet

Yakup 2/19-26 – Yakup 1:22 – 1.Yuhanna 2/2-8

Mika 6/8 – Romalılar 2/13 – 2.Petrus 2/20-22

---------------------------------------------------------------------------

Bu ayetleri görmem ile birlikte, Tanrının yalnızca inanmayı kabul etmeyeceğini anladım. Çünkü insan, yaratılmasının karşılığını Tanrıya ödemek zorundaydı. Sonsuz hayata yani cennete gitmek, modern zaman inançlarının bize aşıladığı gibi basit değildi. Tanrı, insanı yaratarak ona çok büyük bir sorumluluk vermişti. Bu sorumluluğun üstesinden gelebilen ve bu dünya hayatı ile mücadele edebilen insanlar kurtulabilecekti. Yani Tanrıya Teslimiyet ile ödül kazanmayı hak edecekti insan. Tanrı hepimize bu teslimiyeti nasip etsin.

15 Aralık 2024 Pazar

İsa’nın Özel Konumu

Barış ve esenlik üzerinize olsun arkadaşlar. Bu yazımda sizlere İsa Mesih’in İslam inancı içerisindeki özel konumundan bahsedeceğim. Öncelikle kısa bir eleştiri ile başlayalım isterseniz:

 

Günümüz Müslümanlarının yalnızca kuran sonrası geleneği esas alarak oluşturdukları İslam anlayışı maalesef bir sürü eksik ve hatalı bilgiyi de peşinde getiriyor. Allah’ın eski vahiyleri önemsenmediği için birçok kavram havada kalıyor, anlaşılamayan kavramların içi yanlış bilgiler ile dolduruluyor ve Kuran ayetlerinin bazıları tamamen bir keyfiyet ile yorumlanıyor. İslam dininin son kutsal kitabı olan Kuranın bir temel üzerine inşa edildiğine inanan bizler ise, bu yüzden din anlayışımızın tamamını ve bu yazının konusu olan Mesih İsa’yı Ehli kitabın da inanmakla yükümlü oldukları kutsal kitaplara bakarak yorumlamayı mantıklı buluyoruz.

 

Açıkçası bizim ve geleneksel görüşe bağlı arkadaşların inanç farklılığının temel sebebi, özetleyebildiğim kadarıyla bundan ibaret. Fakat bu yazımda yanlış anlaşılan kavramları açıklamak ile uğraşmak istemiyorum. Onun yerine yanlış yorumlandığını düşündüğüm birkaç ayete değinerek ve İsa Mesihi sizlere kısaca tanıtarak başlamak istiyorum. Bu sayede İsa Mesih’in statüsünü çok daha net bir şekilde anlayabileceğinizi umuyorum.

 

A)  Yargıç Olması

 

* Ama Tanrı O'nu üçüncü gün diriltti ve açıkça görünmesini sağladı. İsa halkın tümüne değil de, Tanrı'nın önceden seçtiği tanıklara –ölümden dirilmesinden sonra kendisiyle birlikte yiyip içen bizlere– göründü. Tanrı tarafından ölülerle dirilerin Yargıcı olarak atanan kişinin kendisi olduğunu halka duyurmamızı, buna tanıklık etmemizi buyurdu.

(Elçilerin İşleri 10/40-42)

 

B) Kurtarıcı Olması

 

* Sonunda bütün İsrail kurtulacaktır. Yazılmış olduğu gibi:

“Kurtarıcı Siyon'dan gelecek,

Yakup'un soyundan tanrısızlığı uzaklaştıracak.

(Romalılar 11/26)

 

C) Aracı Olması

 

* Çünkü tek Tanrı ve Tanrı'yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa'dır. Uygun zamanda verilen tanıklık budur.

(1.Timoteos 2/5-6)


D) Vahiy Verebilmesi


İsa Mesih'in vahyidir. Tanrı yakın zamanda olması gereken olayları kullarına göstermesi için O'na bu vahyi verdi. O da gönderdiği meleği aracılığıyla bunu kulu Yuhanna'ya iletti.

(Vahiy 1/1)


E) Meleklerden Üstün Olması ve Onları Yönetebilmesi


* Meleklerden ne denli üstün bir adı miras aldıysa, onlardan o denli üstün oldu. 5 Çünkü Tanrı meleklerin herhangi birine, “Sen benim Oğlum'sun, Bugün ben sana Baba oldum” Ya da, “Ben O'na Baba olacağım, O da bana Oğul olacak”

(İbraniler 1/4-5)


* Göğe çıkmış olan Mesih, Tanrı'nın sağındadır. Bütün melekler, yetkiler ve güçler O'na bağlı kılınmıştır.

(1.Petrus 3/22)


F) Yaşadığı Sürede Günahları Bağışlayabilmesi


* Ne var ki, İnsanoğlu'nun yeryüzünde günahları bağışlama yetkisine sahip olduğunu bilesiniz diye...” Sonra felçliye, “Sana söylüyorum, kalk, şilteni topla, evine git!” dedi.

(Markos 2/10)

 

İsa Mesih’in, günümüz Müslümanlarının kabul etmekte zorlanacakları altı tane önemli ünvanını yukarıya yazdım. Doğruyu söylemek gerekirse ben bu ayetlerin hepsine güçlü bir şekilde iman ediyorum. Çünkü Kuranın, ehli kitaptan gelme yanlış bir anlayış varsa eğer bunu eleştirmek zorunda olduğuna inanıyorum. Eğer Allah son gönderdiği kitapta, önceki kitaplara yönelik yanlış algıları düzeltmezse, bizler kendi kısıtlı imkânlarımızla ve herhangi bir ilahi yönlendirme olmadan nasıl bu kitaplar arasındaki çelişkileri bulabiliriz? Yaptığımız bazı çıkarımlar hakikate ne kadar yakın olur?

 

Kısacası anlatmaya çalıştığım şey, Kuranın sınırlarının dışına çıkmadığımız müddetçe İsa Mesihi daha detaylı tanıma imkânına sahip olduğumuzdan ibaret. Allah Kuranda sürekli olarak Yahudi ve Hristiyanları eleştirirken, Tevrat ve İncil’e asla kötü bir laf söylememektedir. Bu yüzden ehli kitabın geleneğinin yanlış yorumları ile zehirlenmeden, eski kutsal kitaplar ve selim aklımız ışığında Mesih İsa’yı daha iyi tanımamız mümkündür.

 

Buraya kadar yazdıklarımla İsa Mesihi belli bir oranda tanıyabildiğinizi ve daha da önemlisi onun kıymetli özelliklerinin farkına varabildiğinizi umuyorum. Eğer onu çok daha iyi tanımak ve hayatı hakkında daha detaylı bir bilgiye sahip olmak istiyorsanız, az önce de anlattığım gibi bu yazıyla yetinmeyip ona nazil olan İncil adlı kutsal kitabı okumanızı tavsiye ederim. Şimdi ise son olarak ilk önce yanlış yorumlanan bir ayeti, daha sonra ise toplumun kabul etmekte zorlanacağı bir bilgiyi sizlere kısa bir şekilde açıklamaya çalışacağım.

 

1 – Peygamberler Arasında Ayrım Yapmayın Ayeti Ne Anlama Geliyor?

 

Kuranda Allah bizlere peygamberler arasında ayrım yapmamamız gerektiğini söylemiştir:

 

* Allah'a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırt etmeyenlere gelince; işte Allah bir gün onlara ödüllerini verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır; merhamet edicidir.

(Nisa suresi 152.ayet)

 

Allah’ın bu ayeti indirme sebebi, hakikat mesajının bir birlik içinde benimsenmesi ve belli isimleri farklı tutarak mesaja ihanet edilmesinin önlenmesidir. Ayrıca bu ayeti bağlamı içerisinde incelediğimiz vakit, burada geçen ‘ayrım yapmayın’ ifadesinin, peygamberlerden birini kabul edip diğerini inkâr etme yanlışına düşmeyin anlamına geldiği de açıkça görülmektedir (Nisa suresi 150.ayet). Yani Kur’an bizlere Allah katında bir ayrım olmadığını söylemez. Hatta tam tersi bir başka ayette bazı peygamberlerin diğerlerinden üstün kılındığı çok net bir şekilde anlatılır:

 

* O peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmıyla konuşmuş, bazılarını derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya da mucizeler verdik ve onu Rûhulkudüs ile güçlendirdik. Allah dileseydi, o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler de bazıları iman etti, bazıları da inkâr etti. Allah dileseydi onlar savaşamazlardı; lâkin Allah dilediğini yapar.

(Bakara suresi 253.ayet)

 

Bizler için de İsa Mesih, bütün peygamberlerin ve meleklerin de üstünde kutsal bir konumdadır.

 

2 – İsa’nın Günahsız Doğası

 

Peygamberlerin günah işlediği bilgisi kutsal kitaplar aracılığıyla bizlere ulaşmıştır. Fakat günümüz Müslümanları kendi uydurdukları bir teoloji yüzünden bu bilgiyi kabul etmekte zorlanmaktadırlar. Bu konuda bir yazım olduğu için detaya girmek istemiyorum. Sadece kuranın da onayladığı birkaç örnek vereceğim: Adem yasaklı meyveyi yiyerek, Yunus görevinden kaçarak, Muhammed yanındaki kör adamı önemsemeyerek günah işlemişti ve Allah tarafından kınanmıştı. Bunun sonucunda hepsi bir korku ile Allahtan günahlarının bağışlanması için af dilemişlerdi.

 

Fakat İsa farklıydı. O, Allah’ın kelamı ve seçilmiş özel bir insandı. Şeytanın oyunlarıyla karşı karşıya kalmasına rağmen, ayette de yazıldığı gibi hiçbir günah işlememişti:

 

* Tanrı, günahı bilmeyen Mesih'i bizim için günah sunusu yaptı. Öyle ki, Mesih sayesinde Tanrı'nın doğruluğu olalım.

(2.Korintliler 5/21)

 

Bu ayetten de görüyoruz ki Tanrı, bizleri kendisine ulaştırmak için bir fidye ve aracı olarak belirlediği İsa Mesih'i mükemmel ve kusursuz bir sunu yapmıştır. Tanrının İsa Mesih ile olan planı diğer elçilerden çok daha farklı ve kutsaldır. Bu yüzden İsa Mesih inancımızda özel bir yer edinmelidir.

11 Aralık 2024 Çarşamba

Teolojik Zorbalık ve Kaos Merakı

Barış ve esenlik üzerinize olsun arkadaşlar. Bu yazımda sizlere, hakikat arayışında olduklarını iddia etmelerine rağmen dinin ilkelerini yok sayan ve maalesef çoğunluğu oluşturan bir grup insandan bahsedeceğim. Bu insanlar başlıktan da anlayabileceğiniz üzere kendi ilimlerine olan güven duygusu tarafından zehirlenerek insanları yargılamaya çalışmaktadırlar. Kendisi ile aynı fikirde olduğum birkaç insan da bile bunu gördüğüm için kısa bir yazı yazmak istedim.

 

Kısa ama önemli birkaç itiraz yapıp yazıyı bitirmeyi düşünüyorum. Çünkü zor anlaşılabilecek bir konuyu değil, herkesin çok kolay bir şekilde kavrayabileceği bir konudan bahsedeceğim.

 

Öncelikle yazıyı iki ana bölüme ayırmayı tercih ettim. Hızlı bir şekilde ilk başlıktan başlayalım isterseniz:

 

1) Kişinin Kendi Emekleri İle Hakikate Ulaştığını Zannetmesi

 

Toplumdaki belki de her insanda görebileceğimiz bu çarpık anlayış, bizlerin eleştirmesi gereken ilk meseledir. Kişinin en fazla yüz yıl olan bu hayatında, kısıtlı imkânlar ile yaptığı araştırmalarından yola çıkarak hakikate ulaştığını iddia etmesi kibar bir tabirle tam bir fiyaskodur. Günümüz internet çağı ve gelişmiş birçok imkân bizlere hakikat arayışında büyük oranda yardımcı olsa bile maalesef mutlak hakikat bu ve bunun gibi kısıtlı emekler ile değil, Tanrının lütfu ile olacaktır. Bu yüzden insan, inancının temellerini sağlam inşa etmeli, kendini alçaltmalı ve umudunu rabbe bağlamalıdır. Aksi takdirde kişinin verdiği çaba sonucu yaşadığı ego, kibir vb. duygular o kişiyi Tanrıdan uzaklaştırarak hakikat arayışını ziyan edecektir. Bu yüzden hakikatin bir lütuf olduğunun bilincinde olun lütfen.

 

* İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.  

(Efesliler 2/8-9)

 

2) Yargılama ve Tanrıyı Koruma Merakı

 

Günümüzde toplumu en rahat şekilde gözlemleyebileceğimiz yerin sosyal medya olduğunu düşünüyorum. İnsanlar basit bir şekilde birkaç tuş yardımıyla ve hatta kimliklerini gizli tutarak bile fikirlerini belirtebiliyor ve sesini büyük topluluklara dahi duyurabiliyor.

 

Bu mecraları incelediğimiz zaman farklı fikirler arasında olan ağzı bozuk tartışmaları ve Tanrının korumalığını yapan kişileri kolaylıkla görebiliyoruz. Türkiye’de yaşadığımız için doğal olarak genelde Müslümanların hareketleri göze çarpıyor. Maalesef bu kişilerin ayetleri önemsemeden hareket ettiğini anlayabiliyoruz.


Bu konuda da uzatmadan sizlere tavsiyemi iletmek istiyorum. Bir Müslüman olarak kutsal kitaplardaki ayetlere göre hareket etmekle yükümlüyüz. Bu yüzden altta yazacağım ayetlerde de görebileceğiniz üzere intikam alma yetkisini Tanrıya bırakın, içinizdeki öfkeyi ve nefreti sindirin, cahilce tartışmalara girmeyin ve aldığınız kararlarda sevgiyi eksik etmeyin.

 

* Sevgili kardeşler, kimseden öç almayın; bunu Tanrı'nın gazabına bırakın. Çünkü şöyle yazılmıştır: “Rab diyor ki, ‘Öç benimdir, ben karşılık vereceğim.’ ” Ama

“Düşmanın acıkmışsa doyur,

Susamışsa su ver.

Bunu yapmakla onu utanca boğarsın.”

Kötülüğe yenilme, kötülüğü iyilikle yen.

(Romalılar 12/19-21)

 

* Saçma, cahilce tartışmalara girmeyi reddet. Bunların kavga doğurduğunu bilirsin.

(2.Timoteos 2/23)

 

* İşte kalıcı olan üç şey vardır: İman, umut, sevgi. Bunların en üstünü de sevgidir.

(1.Korintliler 13/13)

10 Aralık 2024 Salı

Dinin En Büyük Düşmanları

Barış ve esenlik üzerinize olsun arkadaşlar. Bu yazımda, evrenin içerisinde küçücük bir nokta dahi olmamalarına rağmen, değer olarak kendilerini Yaratıcıya denk gören ve hayatlarını bu egoyla yaşayan Din Adamları hakkındaki fikirlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

Bu konunun çok önemli olduğunu düşünmekteyim. Çünkü dini araştırmalarımdan yola çıkarak, kutsal kitaplarda bu kimselerin yoğun bir eleştiriye maruz kaldıklarını gördüm ve inandığını iddia eden insanların, bu eleştirilere karşı kayıtsız olduğunu fark ettim. Bu yüzden bu konu hakkındaki fikirlerimi sizlere kısa bir şekilde açıklayacağım:

 

Ruhban sınıfı olarak bildiğimiz din adamları grubunun kutsal yasaya kasıtlı olarak zarar vermeye çalıştığını düşünüyorum. Bunu söylememdeki amaç, sizin de bildiğiniz üzere Tanrının insanlarla yapmış olduğu anlaşma metinlerinde (kutsal kitaplar) ruhban sınıfına yapmış olduğu eleştiriler ve bize dolaylı yoldan vermek istediği mesaj.

 

Aslında ilk başta din adamı dediğimizde kulağa hoş geliyor ve büyük ihtimalle aklımızda güzel bazı fikirler oluşuyor. Bu fikirlerden bazıları şunlar olabilir:

1 – Kendini Tanrıya adamış ruhani bir lider

2 – Dünyevi zevklere boyun eğmeyen ve güçlü bir iradeye sahip Tanrı adamı

3 – Her konuda en iyi temsil ile toplumun örnek almaya çalıştığı bir önder

Fakat ne yazık ki bu aklımıza gelen olumlu fikirleri ne bugün ne de geçmişte, kendini dini otorite zanneden bu grupta göremiyoruz. Hatta tam tersini yani Tanrının kutsal kitaplarda yasaklamış olduğu özelliklerin neredeyse birebir olarak bu kişilerde bulunduğunu kolaylıkla fark edebiliyoruz.

 

Normalde Kutsal kitapların içerisinde bulunan bazı ayetlerin yoruma açık ve insanın uzun bir süre kafa yormasını gerektiren ayetler olduğunu biliyoruz. Fakat nedense birazdan yazacağım ayetler, avam tabakanın bile rahatlıkla anlayabileceği tarzda tasarlanmış. Ya da belki de zaten direkt olarak onlara hitap edecek bir şekilde oluşturulmuş da olabilir.

------------------------------------------------------------------------------------------------------

Luka 20/45-46 & Luka 11/42-52 & Markos 7/6-13 & Matta 15/1-9

Ahzap suresi 67 - 68.ayetler & Araf suresi 3.ayet & Al-i İmran suresi 78.ayet

------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yukarıda vermiş olduğum ayetlerden de görebileceğiniz üzere ruhban sınıfı, Tanrı ve elçiler tarafından sürekli olarak bir eleştiri yağmuruna tutulmuştur ve yukarıda yazdığımız üç maddedeki tanımlamaların yakınına dahi yaklaşamamışlardır. Bence bu bizim için gayet yeterli ve net bir sonuç.

9 Aralık 2024 Pazartesi

Peygamberler Günah İşleyebilir mi

Barış ve esenlik üzerinize olsun arkadaşlar. Bu yazımda sizlere, peygamberler için kullanılan “ismet” sıfatının Kuran üzerinden eleştirisini yapacağım. Açıkçası bu konu hakkında yapabileceğim çok uzun yorumlar yok. Bu yüzden elimden geldiğince ayetler ile sizlere bu konuyu açıklamaya çalışacağım. Yani bu yazı biraz da olsa ayet derlemesine benzeyebilir. Sadece söylemek istedim.

 

Son zamanlarda Tevrat’a yönelik eleştirilerin arasında çok fazla kişi tarafından kullanılan ve saçma bulduğum bir eleştiri var. Bu iddia sahipleri, Tevrat’ta peygamberlere iftira atıldığını ama Kuranda peygamber tasvirlerinin tertemiz yapıldığını söylüyorlar. Bu yüzden de bu kitaplar arasında bir uyumsuzluk olduğunu iddia ediyorlar.

 

Acaba dikkatsizlik mi yoksa okuma acizliği mi emin olmamakla birlikte, bu iddiaya ayetler ile kısa bir cevap vermek istiyorum:

 

----------------------------------------------------------------------

Saffat suresi 140-142.ayetler & Enbiya suresi 87.ayet

Ta-Ha suresi 121.ayet & Kassas suresi 15 ve 16.ayetler

Sad suresi 21-24.ayetler & Abese suresi 1-10.ayetler

----------------------------------------------------------------------

 

Bu ayetlerden görüyoruz ki Yunus peygamber cesaret edemediği için sorumluluğunu yerine getirmemiş ve Allah’ın emrine itaatsizlik etmiştir. Adem peygamber yasak meyveyi yiyerek Allah’ın ona sunduğu onca nimeti görmezden gelmiş, günahın ve yanlışın yolundan gitmiştir. Musa peygamber, adaleti sağlamak amacıyla da olsa aşırıya kaçmış ve bir adam öldürmüştür. Bu yüzden kendisi Allahtan af dilemiştir. Davut kendisine gelen iki adamı eşit bir süre dinleyerek hüküm vermek yerine aceleci bir tutum sergilemiştir. Belki de bu hareket onun istemese de adaletsizlik yapmasına sebep olacaktı (Tevrat’taki Batsheba olayı ile de açıklanabilir). Ve son olarak Muhammed peygamber yanına gelen kör adamı kale almayarak, Allah tarafından uyarılmıştır.

 

Bütün bu ayetlerden görüyoruz ki peygamberler insanüstü bir doğa ile günahtan kaçınan ve hakikati zorunlu bir şekilde takip etmeye programlanmış canlılar değildirler. Onlar da bizim gibi imtihan dünyasında nefisleriyle mücadele eden, yanlış yola düşmekten korkarak Allaha sürekli dua eden ve af dileyen samimi inananlardır aslında.

 

Son olarak birkaç soru ile yazıyı bitirmek istiyorum:


1 - Acaba peygamberler, zelle diyerek basitleştirdiğiniz eylemlerinden ötürü mü bağışlanma diliyorlardı? Yoksa bizler gibi cehennem azabından korkarak yaptıkları yanlışları dert mi ediniyorlardı? (Muhammed suresi 19.ayet ve Sad suresi 24.ayet)

 

2 - Peygamberlerin günah işleyemediği bilgisini hangi ayetten aldınız?

 

3 - Günah işleyemeyen bir insan cehenneme gidebilir mi? Eğer bu soruya cevabınız hayır ise peygamber neden kendisi için cenneti garanti göremiyor? (Ahkaf suresi 9.ayet)

 

4 - Allah’ın vahyini iletmesi için melekleri değil de insanları kullanması sizin için bir şey ifade etmiyor mu? Peygamberler günah işleyemez diyerek insan olan peygamberleri melek seviyesine çıkarmış olmuyor musunuz? (İsra suresi 94 ve 95.ayetler)