Kutsal kitapları okurken kullandığınız yöntem ve ilkelerin ne derece önemli olduğunu hiç düşündünüz mü? Bir metin onu içinde barındıran tarihsellikten, dil yapısından ve ilkelerden bağımsız bir şekilde yorumlanabilir mi? Ya da başka bir tabirle, herhangi bir metni yorumlarken günümüz modern zihin yapımızı ve kültürel birikimlerimizi mi yoksa yazıldığı dönemki muhatabın algısı, ilkesi ve kurallarını mı kullanmamız gerekir?
Sorduğum soruların cevaplarının basit ve tahmin edilebilir
olduğunu düşündüğümden dolayı hızlı bir şekilde konumuza gelmek istiyorum. Bu
yazımda sizlere inandığımız Kutsal metinleri anlamamızda büyük bir önem teşkil
eden El Shaliach (Temsilci) ilkesinden bahsedeceğim. Bunu yaparken de konumuzu
daha rahat ve kolay anlayabilmeniz açısından yazımı örnekler ve ayetler
eşliğinde ilerleteceğim:
1 - Musa’nın Tanrı
Olarak Adlandırılması
* RAB, “Bak, seni firavuna karşı Tanrı gibi yaptım” dedi,
“Ağabeyin Harun senin peygamberin olacak.
(Mısırdan Çıkış 7:1)
Yukarıdaki ayetin orijinalinde “gibi” ifadesi geçmez ve
direkt olarak Musa’nın Tanrı yapıldığından bahsedilir. Hatta ayetin devamında
ağabeyi Harun’un da onun peygamberi olarak görevlendirildiği yazılıdır. Peki,
bu ne anlama gelmektedir? Musa gerçekten de Tanrı mı olmuştur? Bu sorunun cevabı
tabii ki de hayır olacak. Çünkü yazımızın ana konusu olan El Shaliach
(Temsilci) ilkesi bu ve bundan sonraki örnekleri açıklamamızda yardımcı oluyor
ve ayetlere doğru anlamı vermemize olanak sağlıyor.
Kutsal kitabımızdaki bu ilkeyi açıklamak gerekirse, Tanrı
yetkilendirdiği veya görevlendirdiği kişilere kendi adını verebiliyor.
Yukarıdaki ayette de Musa, Tanrı’nın vermiş olduğu bir görevi üstlenerek onun
temsilcisi olmuştur ve Tanrı anlamına gelen “Elohim” kelimesine geçici
süreliğine sahip olmuştur.
2 - Allah’ın Harun’un
Aracılığıyla Göle Vurması
* RAB Musa'ya, “Firavun inat ediyor, halkı salıvermeyi
reddediyor” dedi, “Sabah git, firavun Nil'e inerken onu karşılamak için ırmak
kıyısında bekle. Yılana dönüşen değneği eline al ve ona de ki, ‘Halkımı
salıver, çölde bana tapsınlar, demem için İbraniler'in Tanrısı RAB beni sana
gönderdi. Ama sen şu ana kadar kulak asmadın. Benim RAB olduğumu şundan
anla, diyor RAB. İşte, elimdeki değneği ırmağın sularına vuracağım, sular kana
dönecek. Irmaktaki balıklar ölecek, ırmak leş gibi kokacak, Mısırlılar
artık ırmağın suyunu içemeyecekler.’ ” Sonra RAB Musa'ya şöyle buyurdu:
“Harun'a de ki, ‘Değneğini al ve elini Mısır'ın suları üzerine –ırmakları,
kanalları, havuzları, bütün su birikintileri üzerine– uzat, hepsi kana dönsün.
Bütün Mısır'da tahta ve taş kaplardaki sular bile kana dönecek.’ ” Musa'yla
Harun RAB'bin buyurduğu gibi yaptılar. Harun firavunla görevlilerinin gözü
önünde değneğini kaldırıp ırmağın sularına vurdu. Bütün sular kana dönüştü.
(Mısırdan Çıkış 7:14-20)
Yukarıda vermiş olduğum ayette Tanrı’nın yapacağım dediği
bir eylemin Harun tarafından yapıldığını görüyoruz. Bu durumda Harun Tanrı mı
olmuş oluyor? Tabii ki de hayır. Daha önce de söylediğimiz gibi burada Harun’un
bir temsilci olduğunu görüyoruz. Allah yapmak istediği işi Harun’un
aracılığıyla yapıyor ve bunu kendi ağzından anlatıyor.
3 - Yakup’un Tanrıyla
Olan Güreşi
* Böylece Yakup arkada yalnız kaldı. Bir adam gün ağarıncaya
kadar onunla güreşti. Yakup'u yenemeyeceğini anlayınca, onun uyluk kemiğinin
başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakup'un uyluk kemiği çıktı. Adam, “Bırak
beni, gün ağarıyor” dedi. Yakup, “Beni kutsamadıkça seni bırakmam” diye
yanıtladı. Adam, “Adın ne?” diye sordu. “Yakup.” Adam, “Artık sana Yakup
değil, İsrail denecek” dedi, “Çünkü Tanrı'yla, insanlarla güreşip yendin.”
Yakup, “Lütfen adını söyler misin?” diye sordu. Ama adam, “Neden adımı soruyorsun?”
dedi. Sonra Yakup'u kutsadı. Yakup, “Tanrı'yla yüzyüze görüştüm, ama canım
bağışlandı” diyerek oraya Peniel adını verdi.
(Yaratılış 32:24-30)
Peki, bu verdiğim ayetleri nasıl yorumlamalıyız? Yakup
gerçekten Tanrı ile güreşip yenmiş olabilir mi? Eğer ayet cımbızlayıp bir sonuç
elde etmeye çalışırsak bunu diyebiliriz belki. Fakat isterseniz biz doğru olanı
yapalım ve Kutsal kitabımızı bir bütün olarak incelemeyi deneyelim. Bu sayede
Tanrı olarak adlandırılan o kişiyi görmüş olacağınızı umuyorum.
* Yakup ana rahminde kardeşinin topuğunu tuttu, Büyüyünce
Tanrı'yla güreşti. Melekle güreşip yendi, Ağladı, kutsanmak istedi.
(Hoşea 12:3-5)
Bu ayet sayesinde görüyoruz ki, Yakup aslında Tanrı’nın
kendisiyle değil Tanrı’nın temsilcisi ve yetkilendirilmiş bir melek ile
güreşmiştir. Bu güreşme eyleminde bulunan melek, Tanrıyı temsil ettiği ve onun
tarafından görevlendirildiği için de Tanrı’nın adını almıştır.
4 - Asayı Musa mı
Yoksa Harun mu Attı?
Bu alt başlıkta Tevrat ve Kur’an arasında olduğu iddia
edilen bir çelişkinin açıklamasını konumuz olan El Shaliach ilkesi ile
açıklamaya çalışacağım. İsterseniz ayetler eşliğinde hem olayı öğrenelim hem de
çelişki gibi görünen yere birlikte bir cevap üretelim:
* RAB Musa'yla Harun'a şöyle dedi: “Firavun size, ‘Bir mucize
yapın’ dediğinde, söyle Harun'a, değneğini alıp firavunun önüne atsın.
Değnek yılan olacak.” Böylece Musa'yla Harun firavunun yanına gittiler ve
RAB'bin buyurduğu gibi yaptılar. Harun değneğini firavunla görevlilerinin
önüne attı. Değnek yılan oluverdi. Bunun üzerine firavun kendi bilgelerini,
büyücülerini çağırdı. Mısırlı büyücüler de büyüleriyle aynı şeyi yaptılar. Her
biri değneğini attı, değnekler yılan oldu. Ancak Harun'un değneği onların
değneklerini yuttu. Yine de, RAB'bin söylediği gibi firavun inat etti ve
Musa'yla Harun'u dinlemedi.
(Mısırdan Çıkış 7:8-13)
* Bunun üzerine Mûsâ, asasını attı, bir de ne
görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş.
(Şuara suresi 32.ayet)
Ayetleri okuduğunuzda ister istemez bir farklılığın gözünüze
çarptığını biliyorum. Peki, bu farklı anlatımların sebebi sizce ne? Bu
farklılık, bu metinlerin aynı Tanrıya ait olmadığına dair bir kanıt mı? Yoksa
doğru soruyu sormak gerekirse, bütün sorun bizlerin eksik bilgiden kaynaklı
yanlış algılamasından mı ibaret?
Sizlere bu yazımda birçok örnekle El Shalich ilkesini
açıklamaya çalıştım. Emre itaat eden kişinin emri veren kişinin adını
taşıdığını ve yasal temsilci statüsünde olduğu için bir eylemi onun adıyla
gerçekleştirdiğini söyledim. Aynı şekilde bu olayı da bu yöntem ile okumanızı
ve yorumlamanızı istiyorum.
İlk örneğimizi tekrardan bir hatırlayalım. Tanrı, Musa’yı
Tanrı ve ağabeyi Harun’u ise onun peygamberi yapmıştı. Yani Firavunun karşısında
bulundukları süre boyunca Harun, Musa’nın emri ve yönetimi altında olacaktı.
Olayın gerçekleşeceği zaman gelmişti. Vahiyleri birlikte okuduğumuz zaman
gördüğümüz şudur ki, Musa ağabeyi Harun’a asayı atma emrini vermiş ve Harun bu
emri uygulayarak elindeki asayı yere atmıştı. Yani Tevrat yaşanan olaydaki
tarihsel bilgiyi bizlere direkt olarak vererek asayı Harun’un attığını
söylemiş, Kur’an ise konumuz olan temsilci ilkesini mükemmel bir şekilde
anlamış ve asayı Musa’nın attığını söyleyerek çelişki gibi görünen yerin
altından çok güzel bir uyum yakalamamızı sağlamıştır.
5 - Yüzbaşının İmanı
* İsa onlarla birlikte yola çıktı. Eve yaklaştığı sırada, yüzbaşı
bazı dostlarını yollayıp O'na şu haberi gönderdi: “Ya Rab, zahmet etme; evime
girmene layık değilim. Bu yüzden yanına gelmeye de kendimi layık görmedim.
Sen yeter ki bir söz söyle, uşağım iyileşir. Ben de buyruk altında bir
görevliyim, benim de buyruğumda askerlerim var. Birine, ‘Git’ derim, gider;
ötekine, ‘Gel’ derim, gelir; köleme, ‘Şunu yap’ derim, yapar.” Bu sözleri duyan
İsa yüzbaşıya hayran kaldı. Ardından gelen kalabalığa dönerek, “Size şunu
söyleyeyim” dedi, “İsrail'de bile böyle iman görmedim.” Gönderilenler eve
döndüklerinde köleyi iyileşmiş buldular.
(Luka 7:6-10)
* İsa Kefarnahum'a varınca bir Yüzbaşı O'na gelip, “Ya
Rab” diye yalvardı, “Uşağım felç oldu, evde yatıyor; korkunç acı çekiyor.” İsa,
“Gelip onu iyileştireceğim” dedi. Ama Yüzbaşı, “Ya Rab, evime girmene layık
değilim” dedi, “Yeter ki bir söz söyle, uşağım iyileşir. Ben de buyruk
altında bir adamım, benim de buyruğumda askerlerim var. Birine, ‘Git’ derim,
gider; ötekine, ‘Gel’ derim, gelir; köleme, ‘Şunu yap’ derim, yapar.” İsa,
duyduğu bu sözlere hayran kaldı. Ardından gelenlere, “Size doğrusunu
söyleyeyim” dedi, “Ben İsrail'de böyle imanı olan birini görmedim.
(Matta 8:5-10)
Bahsettiğimiz ilkenin tekrardan burada da kullanıldığını
görüyoruz. İncil, Yüzbaşının imanını bizlere anlatırken iki farklı anlatım ile
bunu yapıyor. Bir bölümde İsa Mesih ile konuşan Yüzbaşının arkadaşlarıyken
diğer bölümde ise Yüzbaşının kendisi olduğu söyleniyor. Peki, burada bir
çelişki mi var? Şu ana kadar bu yazıda öğrendiklerimiz ile bu çelişki iddiasını
cevaplayamaz mıyız?
Biraz tekrara bağlıyoruz belki ama bu bölümdeki cevabımız da
yine aynı olacak. Emri yerine getiren kişiler yani Yüzbaşının arkadaşları, emri
veren kişinin yani Yüzbaşının temsilcileri konumundadır. Bu yüzden Matta
bölümünde Yüzbaşının görevlendirdiği kişiler sanki Yüzbaşının kendisiymiş gibi
anlatılmaktadır. Metnin yazarı muhatabın Yüzbaşı olmadığını tabii ki de
bilmektedir. Fakat mesajın sahibinin o olduğunu bilmesinden ötürü aradaki
temsilciyi anlatmaya ihtiyaç duymamıştır.
6 - Melekler
Aracılığıyla Gerçekleştirilen Eylemin Gerçek Sahibi
* O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir.
Üzerinize de koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği vakit
(görevli) elçilerimiz onun canını alır ve onlar görevlerinde asla kusur
etmezler.
(Enam suresi 61.ayet)
* O, diriltir ve öldürür; ancak O’na döndürüleceksiniz.
(Yunus suresi 56.ayet)
Yukarıda verdiğim ayetleri okuduğunuz zaman, bütün bir yazı
boyunca bahsedilen bu meselenin yalnızca Tevrat ve İncil için değil Kur’an için
de geçerli olduğunu anlayabilirsiniz. Allah ilk verdiğim ayette can alma
sürecinde görevli melekler kullandığını bizlere söylerken, diğer ayette ise
canları bizzat kendisinin aldığını bizlere söylemektedir. Peki, burada bir
çelişki mi aramalıyız? Ya da Allah’ın yanlış bir anlatımda bulunduğunu mu
söylemeliyiz? Yoksa temsilci ilkesini kullanarak mı ayetleri yorumlamalıyız?
Soruların cevapları aslında çok basit. Önceki örneklerde de
olduğu gibi emre itaat eden kişi, emri verenin temsilcisi konumunda olduğu için
yaptığı iş, emri veren kişi tarafından yapılıyormuş gibi anlatılabilir. Yani
Allah’ın melekler aracılığıyla yaptığı eylemi kendi üzerine aldığını söyleyerek
buradaki basit çelişki iddiasını cevaplayabilir ve konumuz olan ilkeyi detaylı
bir şekilde açıklamış olabiliriz.
7 - Dünyaya Gelecek
Olan Allah mı Yoksa İsa Mesih mi?
* Onlar, ille de buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve
meleklerinin gelmesini mi beklerler? Hâlbuki iş bitirilmiştir. Bütün işler
yalnızca Allah'a döndürülür.
(Bakara suresi 210.ayet)
İsa Mesih’in ikinci gelişi adlı yazımda sırf tartışma konusu
olmasını istemediğim için bu ayeti bir kanıt olarak sunmamıştım. Fakat bu
yazımda verdiğim bütün bilgiler ve örnekler sayesinde kolay bir şekilde
kavranabileceğini düşünüyorum.
Sizce Allah’ın bulutların üzerinden gelmesi, bizzat zatının
maddi evrende görünebilecek bir şekilde gelmesiyle mi olacaktır? Ya da bazı
meal yazarlarının parantez içinde belirttiği gibi azabının gelişi ile mi bu
ayet gerçekleşecektir? Yoksa başından beri anlattığım gibi, Allah burada temsilcisinin
yapacağı eylemin kendi emri vasıtasıyla gerçekleşeceğini bildiği için mi kendi
adını kullanmıştır?
Kutsal kitap ayetlerini temsilci ilkesi yardımıyla
okuduğumuzda, ayetlerin birbirlerini yapboz parçaları gibi tamamladığını
göreceğiz. Yukarıda vermiş olduğum Kur’an ayetinin bahsettiği kişinin de İsa Mesih
olduğunu kanıtlayan bir İncil ayetini yazarak yazımı bitireceğim:
* İsa, “Söylediğin gibidir” karşılığını verdi. “Üstelik size
şunu söyleyeyim, bundan sonra İnsanoğlu’nun, Kudretli olanın sağında oturduğunu
ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz.”
(Matta 26:64)